Anayasa Mahkemesi; “Müfettiş Geliyor, Yedirip, İçirip Yolluyorlar” Yazan Taşeronun İş Akdinin Feshi İfade Özgürlüğünün İhlalidir!

Anayasa Mahkemesi; “Müfettiş Geliyor, Yedirip, İçirip Yolluyorlar” Yazan Taşeronun İş Akdinin Feshi İfade Özgürlüğünün İhlalidir!


Anayasa Mahkemesi İkinci Bölüm’ün 14.06.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 14.04.2016 tarihli kararı çalışma yaşamına dair dikkat çekici bir yaklaşımı içeriyor. TEİAŞ bünyesinde taşeron firma işçisi olarak çalışan bir kişi Başbakanlık İletişim Merkezi’ne (BİMER) başvurarak çalışma koşullarını şikayet eder. Şikayet dilekçesinde;

…şartname tamamen idare ve taşeron firmayı koruyor bizi ise düşünen yok .. bizim şartlarımızı iyileştireceklerine aksine kötüleşiyor.. çifte standart değil mi, size soruyorum müfettiş geliyor yedirip içirip yolluyorlar bize baktıkları yok biz şikayet edersek tehdit ediyorlar, bizi tamamen amele yerine koyuyorlar.. lütfen erken cevap yazın..

diyen işçinin iş akdi, dilekçesindeki ifadeler nedeniyle haklı nedene dayalı olarak işveren tarafından feshedilir ve uyuşmazlık Mahkeme’ye taşınır.

Samsun 2.İş Mahkemesi, 31.01.2013 tarihli kararı ile, davacının şikayet dilekçesindeki ifadelerinin hakaret sayılamayacağı, açık bir yardım talebi niteliğinde olduğu gerekçesiyle feshi geçersiz kabul ederek işe iade kararı verir.

Temyiz incelemesi yapan Yargıtay 7.Hukuk Dairesi ise; şikayet dilekçesinde yazılı hususların işverene yönelik hakaret ve sataşma niteliğinde olduğu, bu nedenle feshin haklı olduğu sonucuna vararak işe iade kararını kaldırarak davayı reddeder.

Bu şekilde kesinleşen karar üzerine işçi yasal sürede Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunarak ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürer. Anayasa Mahkemesi, koşulları bulunduğu için “kabul edilebilirlik” kararı verdikten sonra;

Anayasa’nın 26 ıncı maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğü düzenlemesi ile getirilen güvenceden işçilerin de yararlanacağını, üçlü ölçüt çerçevesinde, ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamanın mevcut olduğunu, bu müdahalenin yasal bir hükme dayandığını, meşru bir amaca yönelik olduğunu ANCAK demokratik bir toplumda gerekli olma ve ölçülülük ilkelerine uygun olmadığını, başvurucu dilekçesinde yer verilen ifadelerin “saldırgan bir üsluptan öte yardım isteği içeren ve çaresizliğini vurgulayan ifadeler olduğunu, Başvurucunun haksızlığa uğradığını ifade etmeye çalıştığını, şikayetinin ciddiyetle araştırılmadığını vurgulamak için bazı sözleri (müfettiş geliyor yedirip içirip yolluyorlar bize baktıkları yok biz şikayet edersek tehdit ediyorlar, bizi tamamen amele yerine koyuyorlar) yazdığını, ötesinde, BİMER’e yapılan şikayetin aleniyet kazanmadığından işverenin itibarına yönelik olumsuz bir sonuç doğurup doğurmayacağı hususlarının karar gerekçesinde DEĞERLENDİRİLMEDİĞİNİ,

ifade ederek ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varır.

Ülke sorunu haline gelen “taşeron” çalışmasından kaynaklı sayıları milyonu aşan işçilerin haklı pek çok şikayetinin varlığı bilinen bir konudur. Seçim kampanyalarında yurttaşlara taahhüt edilen hususlardan birisi de taşeron çalışma ilişkisinin düzenlenmesidir. Nitekim, Hükümet kurulmasından sonra bu konuda yasal düzenleme hazırlığına başlanmıştır. Nihayetinde açıklanan düzenleme son derece tehlikeli hükümler içerse de (taşeron çalışanlarının özel statülü kabul edilmesi, ne memur ne işçi sayılmaları, sendikal haklarının fiilen kullanılamaz hale gelmesi gibi) sorunun ciddiyetinin bir nebze anlaşılabilmiş olması açısından önemli bir girişimdir. Bu çerçevede; taşeron çalışanlarının “haklı” çığlıklarının “hakaret” sayılmaması kayda değer bir bakış açısıdır.