İdari Yargıda Müdahilin Kanun Yoluna Başvuru Hakkı; Çelişen Kararlar Arasında Yol Bulmak..

İdari Yargıda Müdahilin Kanun Yoluna Başvuru Hakkı; Çelişen Kararlar Arasında Yol Bulmak..


İdari yargıda müdahilin hakları, hangi işlemleri ve ne ölçüde yapabileceği konusu, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na yapılan atıf nedeniyle açık bir düzenleme ile ele alınmış değildir. Bu nedenle farklı yargı organları tarafından verilen çelişik kararlar  uygulamada sıkıntı yaratabilmektedir.

Davadan olumlu veya olumsuz olarak etkilenmesi söz konusu olan üçüncü kişilerin davacı veya davalı yanında davaya katılmasını içeren müdahillikte, müdahilin davaya katılma tarihinden itibaren dosya ile ilgili işlem yapılacağı belirli olmakla birlikte, diğer bazı işlemler hakkındaki yetkisi tartışmalıdır. Örneğin, müdahilin verilen kararı tek başına temyiz etme veya karar düzeltme yoluna başvuru hakkı var mıdır?

Yakın zamana kadar bu soruya verilen cevap olumsuzdu. Nitekim, Danıştay 5.Dairesi’nin 09.09.2015 tarihli bir kararında; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 68.maddesi hükmü gereği, yanında davaya katıldığı taraf karar düzeltme isteminde bulunmadığı halde doğrudan müdahil tarafından yapılan karar düzeltme isteminin incelenmeksizin reddine, oyçokluğuyla karar verilmiştir.

Bugüne kadar oluşan içtihadı yansıtan ve adil yargılanma hakkına dair yorum içermeyen bu karara yakın tarihte, 08.05.2015 tarihinde Danıştay 17.Dairesi tarafından verilen bir başka kararda ise, tam tersi bir sonuca ulaşılmıştır. (Danıştay 17.Dairesi 2015/9316-1943 sayılı kararı)

Sorunun adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ifade eden Daire; adil yargılanma hakkının sağlanmasında “mahkemeye erişim hakkı”nın büyük önem taşıdığını, usul kurallarının katı yorumlanması durumunda  dolaylı bir şekilde mahkemeye erişim hakkının kısıtlanmasının gündeme geldiğini, AİHM kararları ile birlikte ortaya koymuştur.

Kararda en dikkat çekici olan bölüm ise, idari ve adli yargı düzenlerinde müdahilin uyuşmazlığın esasından etkilenme derecelerinin farklılık taşıdığına dair açıklamalardır. Daire; idari davalarda, dava konusu işlemin varlığını sürdürmesi veya iptalinin üçüncü kişilerin durumunu davalı idareden daha fazla etkileyebileceğini kabul ederek, bu nedenle müdahilin tek başına kanun yoluna başvuramayacağının “mutlak bir şekilde” kabul edilmesi halinde mahkemeye erişim hakkının kısıtlanmasının söz konusu olacağını ifade etmiştir.

Maden ruhsatı sahibi şirketin talebi üzerine mera vasfının değiştirilmesi işlemine karşı mahalle muhtarlığı tarafından açılan davada, idare yanında katılan şirketin karar düzeltme yoluna başvurması üzerine verilen bu karar ile;  mahkemeye erişim hakkı ile hak arama özgürlüğü çerçevesinde talep kabul edilmiş ve işin esası incelenmiştir.

Danıştay’ın iki dairesi arasında oluşan bu farklılığın zaman içerisinde giderilmesi mümkündür. Elbette, uygulamanın, mahkemeye erişim hakkını esas alan bir yaklaşımla, müdahil haklarının genişletilmesi temelinde olması daha yerinde olacaktır. Davacı ve/veya davalı yanında katılan tarafın, kamu yararı değerlendirmesinin ön planda olduğu bir yargılamada, taraflardan bağımsız, üçüncü bir gözle yargılamaya müdahalesi, nihai kararın daha geniş bir kabulle onaylanmasını da sağlayacaktır.

Öte yandan; son yıllarda Danıştay kararlarında sıklıkla AİHS ve uluslararası mevzuata atıf yapıldığı görülmektedir. Özellikle usul kurallarının çok katı uygulanmasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğine dair AİHM ve bireysel başvuru çerçevesinde  Anayasa Mahkemesi tarafından verilen kararlar, idari yargının sert kabuğunu yumuşatma eğilimindedir. Temel hak ve özgürlükler açısından bakıldığında, mahkemeye erişim hakkı içeriğinin bu şekilde geniş ele alınması son derece olumludur. Uygulamanın yaygınlaştırılması, yargıya duyulan güvenin yükselmesine de katkı sağlayacaktır.