İş Davalarında Zorunlu Arabuluculuk Uygulaması; İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı Meclis’te..

İş Davalarında Zorunlu Arabuluculuk Uygulaması; İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı Meclis’te..


1950 yılından bu yana yürürlükte olan İş Mahkemeleri Kanunu’nun kaldırılması ve iş hukukunun temel yasa hükümlerinin değiştirilmesine dair “İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı” Adalet Bakanlığı tarafından 25 Mayıs 2017 tarihinde TBMM’ye sevk edildi.

İş uyuşmazlıklarında zorunlu arabuluculuk uygulamasının hukukumuzda ilk defa düzenlenmesi başta olmak üzere, kıdem tazminatı gibi belli başlı haklara dair zamanaşımı süresinin 5 yıla düşürülmesi niteliğinde önemli değişiklikler gündemde. 

Gerekçe; Zamanla Değişen Toplumsal Yapıya Uyum..

Kanunun yeniden düzenlenmesine ilişkin genel gerekçesi; 1950 yılından bu yana geçen 67 yıllık sürede işçi ve işveren ilişkisinin değişen niteliği, nüfus artışı, iş alanları ve işin değişimi, teknoloji, yargının iş yükü ve 4 Şubat 2011 tarihinde hukuk düzenine giren Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) getirdiği değişikliklere uyum arayışı olarak açıklanıyor.

İş uyumazlıklarının yargıya yüklediği iş yükü, Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının verileri ile ortaya konularak, değişimin temelinde önemli bir gerekçe olarak ön plana çıkarılmış görünüyor. Buna göre, 2016 Aralık ayı itibariyle 14 milyona yakın işçi ile 1 milyon 750 bine yakın işyerinin bulunduğu ülkemizde, ilk derece mahkemelerinde 2016 yılı itibariyle görülen 3 milyon 525 bin civarındaki hukuk uyuşmazlığının yaklaşık yüzde 15’i iş uyuşmazlıklarından kaynaklanmaktadır. 2016 yılında Yargıtay’da incelenen 780 bin civarındaki hukuk uyuşmazlığının ise yaklaşık yüzde 30’u iş hukukundan kaynaklanmaktadır.

Dava Şartı Olarak “Zorunlu” Arabuluculuk

6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu ile “ihtiyari arabuluculuk” kurumu 2012 yılından itibaren hukuk düzenimizde yer almıştı. “Dava şartı olarak arabuluculuk” ise hukukumuzda bir ilk olarak varlık bulacak. Tasarının üçüncü maddesi ile,

  1. Bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı davaları
  2. İşe iade talebiyle açılan davalar

için arabulucuya başvurulması dava şartı olarak öngörülüyor. Yani, işçi veya işveren alacakları ve tazminatları ile işe iade uyuşmazlıklarında dava açmadan önce arabulucuya başvurulması zorunlu. Bu zorunluluğa uymamanın sonucu ise, dava şartı yokluğu sebebiyle davanın usulden reddi olarak öngörülüyor.

Buna göre, yukarıda anılan hukuki uyuşmazlıklara dair dava açılırken, davacı, arabuluculuk faaliyetine ilişkin “son tutanağı” (yahut onaylanmış bir örneğini) dava dilekçesine eklemek zorunda. Aksi durumda, mahkeme tarafından davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması, sunulmaması halinde ise davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren bir davetiye gönderilecek. Bu ihtar gereğinin yerine getirilmemesi, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden ret kararı verilmesini gerektiriyor.

İş kazası veya meslek hastalığından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat ile rücu davaları bakımından ise zorunlu arabuluculuk öngörülmüyor. Bu uyuşmazlıklara dair davaların zorunlu arabuluculuk kapsamı dışında olduğunu belirtmekte fayda var; tasarıda da bu husus açıkça belirtiliyor.

Tasarı ile Arabuluculuk Daire Başkanlığı’nın, sicile kayıtlı arabuluculardan, varsa uzmanlık alanları da belirtilerek, arabulucunun görev yapacağı adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonlarına listeleme, komisyonların da kendi yargı çevresindeki arabuluculuk bürolarına, arabuluculuk bürosu yoksa görevlendirilecek sulh hukuk mahkemesine bildirimi öngörülüyor.

Bir arabulucu, en fazla üç adalet komisyonu listesine kaydolabilecekken; arabuluculuk büroları da Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından belirlenecek bir sulh hukuk hakiminin gözetim ve denetimi altında tanımlanıyor.  Arabuluculuk faaliyetinde adli yardım, yetki konusunda çıkan uyuşmazlıkların kesin çözümü gibi görevler de sulh hukuk mahkemesinin görevleri arasında sayılıyor.

Arabuluculuk faaliyeti’nin bir arabulucu görevlendirilmesinden itibaren üç hafta içinde sonuçlandırılması; zorunlu hallerde ise en fazla bir hafta uzatılması yönünde düzenleme ile dava açılmadan önce arabuluculuk aşamasında geçirilecek süre belirtiliyor. Bu sürenin, arabuluculuk için başvuru tarihinden değil, arabulucu görevlendirme tarihinden itibaren başlatılması, görevlendirme aşamasında bir miktar daha süre kaybı olabileceğini düşündürebilir.

Yasalarda belirtilen taraflar lehine sürelere, uygulamada riayet edil(e)mediği ile ilgili adli mercilerin kötü şöhreti düşünüldüğünde, dava açılmadan önce geçirilmesi zorunlu arabuluculuk süresinin, makul sürede yargılanma hakkı şikayetlerine eklenip eklenmeyeceğini bize zaman gösterecek.

Bir arabuluculuk faaliyetinin sona erme halleri tasarıda şu şekilde tanımlı;

  1. Taraflara ulaşılamaması
  2. Taraflar katılmadığı için görüşme yapılamaması
  3. Yapılan görüşmeler sonucunda anlaşmaya varılması
  4. Yapılan görüşmeler sonucunda anlaşmaya varılamaması

Belirtilen sona erme hallerinin tümünde arabulucu “son tutanağı” düzenleyerek durumu Arabuluculuk Bürosu’na bildirir. Arabuluculuk ücretinin nasıl ve kim tarafından ödeneceği durumlara özgü olarak belirleniyor; ancak yargılama giderleri yönünden “yaptırım” niteliğinde bir düzenlenme özellikle belirtilmeyi hak ediyor.

Arabuluculuk faaliyetinin, taraflardan birinin geçerli bir mazeret göstermeksizin ilk toplantıya katılmaması nedeniyle sona ermesi durumunda, toplantıya katılmayan taraf, son tutanakta belirtilir ve bu taraf ileride açılan davada (kısmen veya tamamen) haklı çıksa bile yargılama giderlerinin tamamından sorumlu tutulur. Bu taraf lehine vekalet ücretine hükmedilmez.

Bu düzenleme, özel gerekçesinde, alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinden biri olarak tanımlanan “dava şartı olarak arabuluculuk” kurumunun işlemesi ve “umulan sosyal menfaatin” gerçekleşmesi için önemli bir müessese olarak açıklanıyor.

Sürelere İlişkin Düzenlemeler

Tasarı ile; Arabuluculuk Bürosu’na başvurulmasından, son tutanağın düzenlendiği tarihe kadar geçen sürede zamanaşımının duracağı ve hak düşürücü sürenin işlemeyeceği belirtiliyor. Tasarının on beşinci maddesi ile 4857 sayılı İş Kanunu’na eklenmesi öngörülen zamanaşımı sürelerinin düzenlenmesine ilişkin madde ile iş sözleşmesinden kaynaklanmak kaydıyla hangi kanuna tabi olursa olsun, aşağıda belirtilen hak ve alacaklarda zamanaşımı süresi beş yıla düşürülüyor;

  • Yıllık izin ücreti,
  • Kıdem tazminatı,
  • İhbar tazminatı,
  • Kötüniyet tazminatı,
  • Ayrımcılık tazminatı

İşe iade davası yönünden; dava açılmadan önce arabulucuya başvurulması zorunlu olacağından, tasarıda 4857 sayılı İş Kanunu’nun ilgili maddelerinin değiştirilmesi için düzenlemeler mevcut. Buna göre, İş Kanunu’nun yirminci maddesi şu şekilde değiştiriliyor: İşçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliğinden itibaren bir ay içinde işe iade talebiyle, arabulucuya başvurmak zorundadır. Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamaması halinde, son tutanağın düzenlendiği tarihten itibaren, iki hafta içinde iş mahkemesinde dava açabilir.

Uygulamada sorunla karşılaşmamak için son tutanağın tebliği değil, düzenlenmesi tarihinin esas alındığını vurgulamak gerek. İşe iade davasının ivedilikle sonuçlandırılacağı yönünde düzenleme alışılagelmiş olmakla birlikte, işe iade davalarında kararların, Bölge Adliye Mahkemelerinin istinaf kanun yolu aşamasında kesinleşecek oluşu bir yenilik. İşe iade dava dosyaları, Yargıtay temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşecek.

İş Yargılamasını Değiştirecek Diğer Önemli Yenilikler

Yukarıda kısaca aktarılan tasarının en önemli değişiklerinin yanı sıra, iş yargılamasında mevcut düzenleme ve uygulamalara etkisi olacak diğer dikkat çeken hususlar ise şu şekilde sıralanabilir;

  • İş Mahkemeleri’nin görev alanını, 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nda düzenlenen hizmet sözleşmeleri ile çalışanları (genel hizmet sözleşmeleri, pazarlamacılık sözleşmesi ve evde hizmet sözleşmesi) da kapsayacak şekilde genişletme,
  • Kanun yolu başvuru süresinin, ilamın taraflara tebliğinden itibaren başlatılması,
  • İşe iade kararı üzerine hükmedilen işe başlatmama tazminatı ile boşta geçen süre ücretinin, dava tarihindeki ücret esas alınarak parasal olarak belirlenmesi,
  • Arabuluculuk anlaşma belgesinin, icra edilebilirlik şerhi aranmaksızın ilam niteliğinde belge olarak kabulü (Avukatlık Kanunu 35/A  hükmüne istinaden),
  • 6552 sayılı Kanun ile 2014 yılından itibaren mevcut olan, hizmet tespit talepli davalar haricinde, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun taraf olduğu hukuki uyuşmazlıklarda, dava açılmadan önce Kurum’a başvuru zorunluluğu (altmış gün bekleme süresi) nun tekrar belirtilmesi,
  • HMK ile uyumlu olacak şekilde iş mahkemelerinde basit yargılama usulü uygulaması,
  • Basın İş Kanunu ile Deniz İş Kanununda düzenlenen çalışanların (gazeteci ve deniz adamı) bu kanun tasarısı kapsamında işçi sayılması,
  • Arabuluculuk görüşmelerinde gizlilik ilkesi; arabulucu unvanının varsa uzmanlık alanlarıyla birlikte kullanılabilmesi ve bu imkanın reklam yasağı dışında tutulması,

Geçiş Hükümleri

Belirtilen bu hususlar dışında, tasarının “geçiş hükümleri” başlıklı maddesi ile;

  • Zorunlu arabuluculuğa ilişkin hükümlerin, yürürlüğe girdiği tarih itibariyle ilk derece mahkemeleri, bölge adliye mahkemeleri ve Yargıtay’da görülmekte olan davalar bakımından uygulanmayacağı,
  • Başka mahkemelerin görev alanına girerken, bu Kanunla iş mahkemelerinin görev alanına dahil edilen dava ve işler, iş mahkemelerine devredilemez; kesinleşinceye kadar ilgili mahkemeler tarafından görülmeye devam olunur (Yukarıda belirtilen, iş mahkemelerinin görev alanının genişletilmesi ile ilgili yenilik),
  • Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce verilen kararlar, karar tarihindeki kanun yoluna ilişkin hükümlere tabidir (Tasarı ile 4857 sayılı İş Kanunu’ndan kaynaklanan işe iade davalarında temyiz yoluna başvurulamayacağı ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’ndan kaynaklanan iş kolu tespit, seçimlere itiraz, işyeri temsilcisinin güvencesi, istatistik, yetki itiraz davalarında kanun yolları yeniden düzenlenmektedir.),

doğması muhtemel sorunların önüne geçilmesinin amaçlandığı görülüyor.

Geçiş aşamasında dikkat gerektiren önemli bir düzenleme ise zamanaşımı süresine ilişkin özel geçiş hükmü. Beş yıllık zamanaşımı süresi, düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra sona eren iş sözleşmelerinden kaynaklanan yıllık izin ücreti ve tazminatlar (kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, kötüniyet tazminatı, ayrımcılık tazminatı) hakkında uygulanır. Düzenlemenin yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı süreleri, değişiklikten önceki hükümlere tabi olmaya devam eder. Ancak, zamanaşımı süresinin henüz dolmamış kısmı, beş yıllık süreden uzun ise, beş yıllık sürenin geçmesiyle zamanaşımı süresi dolmuş olur.

Bu özel geçiş hükmünü bir örnekle açıklamak gerekirse; yürürlükteki hükümlere göre bir işçinin iş akdinin feshi tarihinden itibaren on yıllık zamanaşımı süresinde dava ile talep edebileceği kıdem tazminatı için dava açılmadan;

  • yedi yıl geçmiş ve geriye üç yıl kalmışsa, düzenlemenin yürürlüğe girmesi ile birlikte zamanaşımı süresi, önceki hükümlere göre yine üç yıldır, yeni düzenleme ile zamanaşımı süresinin beş yıl olduğundan söz edilemeyecektir.
  • üç yıl geçmiş ve geriye yedi yıl kalmışsa, düzenlemenin yürürlüğe girmesi ile birlikte zamanaşımı süresi beş yıl olacaktır.

Sonuç olarak; İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nu yürürlükten kaldırarak, iş mahkemelerinin kuruluş, görev ve yargılama usullerinin değiştirilmesi, hukukumuzda ilk defa zorunlu arabuluculuk uygulamasının getirilmesi niteliğinde esaslı yeniliklere sahip. Tasarının, Meclis’te tartışmaları, kanunlaşma ve yürürlüğe giriş aşamalarının nasıl olacağını birlikte göreceğiz.