Anayasa Mahkemesi Giderek Sansür Aracına Dönüşen Erişim Engellemeye Dair Kanun Düzenlemesinin Değiştirilmesi İçin TBMM’ye Çağrı da İçerir Pilot Kararı’nı Yayınladı

Anayasa Mahkemesi Giderek Sansür Aracına Dönüşen Erişim Engellemeye Dair Kanun Düzenlemesinin Değiştirilmesi İçin TBMM’ye Çağrı da İçerir Pilot Kararı’nı Yayınladı


Hayatımızda giderek büyük yer ve önem kazanmaya başlayan sosyal medya, bilindik uygulamaları, düzenleme ve kuralları zorlamaya devam ediyor. Bunun en iyi örneklerinden birisi, bir yanıyla düşünce ve ifade özgürlüğünün önemli bir platformu haline gelen sosyal medya üzerinden insanlar daha doğrudan bir şekilde düşüncelerini yayma imkanına kavuşurken, diğer yandan da basın faaliyetleri için yılların deneyimi ışığında getirilen kural ve ilkelerin işlemez hale gelmesidir.

Sosyal medya hesabı olan herhangi birisi, herhangi bir konuda düşüncelerini anlık olarak paylaşabilirken, bu paylaşımların ne kadarının basın yayın özgürlüğü sınırları içerisinde olduğu da epeydir tartışılıyor. Bu konuda düzenleme çabaları da epey farklılaşıyor. Bu noktada, ülkemizde 2013 yılından süre gelen erişim engelleme düzenleme ve uygulamalarının epey tartışma yarattığını söylemek mümkün. Görünen o ki, uygulamada, erişim engelleme yetkisi giderek kötüye kullanılmaya ve etkili bir sansür aracı olmaya doğru evrilmiş durumda.

Kendisine yapılan başvuruları değerlendiren Anayasa Mahkemesi’nin, aralarında “Tarımdan Haber”in de bulunduğu bir dizi erişim engellemeye muhatap olmuş başvuruculara (Çiğdem Toker Taştan, Birgün Yayıncılık, Cumhuriyet Gazetesi, Artı Medya, Diken, Gazete Duvar) dair 27.10.2021 tarihli kararı 07.01.2022 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı. 

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu olarak görüşülen ve on beş yargıcın oy birliğiyle verdiği karar, pek çok açısından önemli sonuçlar doğurmaya gebe. Başvuruların tamamı çerçevesinde, Anayasa’nın 26 ve 28.maddelerinde düzenlenen “ifade ve basın özgürlükleri” ile 40.maddesinde düzenlenen “etkili başvuru hakkının” İHLAL EDİLDİĞİ sonucuna varan Mahkeme, 

  • ihlalin yapısal sorundan kaynaklanması sebebiyle PİLOT KARAR USULÜNÜN UYGULANMASINA,

  • 5651 sayılı Kanun’un özellikle 9.maddesinden kaynaklanan yapısal sorunun çözümü için keyfiyetin TBMM’ye bildirilmesine,

  • Pilot karar usulü çerçevesinde, aynı konuda yapılan ve yapılacak başvuruların incelenmesinin, kararın Resmi Gazete’de yayımlanmasını takip eden 1 yıl süreyle ertelenmesine,

  • başvuruculara 8.100,00’er TL manevi tazminat ile yargılama giderlerinin ödenmesine,

hükmetmiştir.  

Anayasa Mahkemesi; Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ‘nin İnternet Özgürlüğü Konusunda Üye Devletlere Yönelik Tavsiye Kararı (CM/Rec(2016)5‘in eki “İnternet Özgürlüğüne İlişkin Göstergeler” ile AİHM içtihatlarına ve Venedik Komisyonu’nun 5651 sayılı Kanun ile ilgili görüşlerine de atıf yaptığı kararında, internet haberciliğinin –basının temel işlevini yerine getirdiği sürece-basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği tespitini yaparken, başvurulara konu erişim engellemesi kararlarının ihlal oluşturup oluşturmadığını “müdahalenin kanuniliği, meşru amaç ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük” kriterleri kapsamında ele almıştır.

Müdahalenin “kanuniliği” ne ilişkin detaylı bir değerlendirme yapan Mahkeme, 5651 sayılı “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun” un 1 inci maddesine göre, internet ortamında yer alan ancak SUÇ TEŞKİL ETMEYEN içeriğin 5651 sayılı Kanun kapsamı dışında olduğuna, buna karşın 9 uncu maddede yer alan düzenlemenin çok daha geniş yorumlanmaya elverişli olduğunu, bu anlamda da ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamanın kapsamı, amacı ve sınırları ile sınırlama aracının hukuki niteliği açısından tereddüt oluşturduğunu tespit etmiştir.

Mahkeme; 5651 sayılı Kanun’da öngörülen erişimin engellenmesi yolunun “çekişmesiz” bir yargı yolu olduğundan, karardan etkilenecek basın organları temsilcilerinin silahların eşitliği ilkesinden yararlanamadıklarını, yayın organları ilgililerinin yargılama hukukunun usulü güvencelerinden yoksun olması nedeniyle, çatışan haklar arasında dengeleme yapılması zorlaştığından, böyle bir yolun ANCAK İNTERNET YAYINININ KİŞİLİK HAKLARINI APAÇIK BİR ŞEKİLDE İHLAL ETTİĞİNİN DAHA İLK BAKIŞTA (prima facia) ANLAŞILDIĞI DURUMLARLA (bir kimsenin çıplak resimlerinin veya video görüntülerinin yayımlanması gibi) sınırlı olarak işletilmesi gereken istisnai bir yol olduğu, sonucuna varmıştır.

Bu değerlendirmeler ışığında, başvuruya konu haberlerden bir kısmını oluşturan; Tarım Kredi marketlerinin bağlı olduğu Tarım Kredi Birlik AŞ.ye vekaleten genel müdür olarak atanan kişinin kurucu ortağı olduğu firmalara hileli gıda üretiminden dolayı Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından müteaddit defa ceza kesildiği, buna rağmen bu firmaların gıda üretimine devam ettiğini içerir haberlerin, basının haber verme görev ve sorumluluğu kapsamında olduğu, gerekçesiz bir şekilde verilen sulh ceza hakimlikleri kararları ile belirsiz süre ile bu haberlere erişimin engellenmesinin ifade ve basın özgürlüğüne ölçüsüz bir müdahale anlamına geldiği hüküm altına alınmıştır.

Tedbir niteliğinde olması gereken erişim engelleme kararları sonrasında ilgili haberlerle ilgili ceza soruşturması ve kovuşturması açılmamış oluşunu da önemli bulan AYM, bu ihlalin doğrudan 5651 sayılı Kanun’dan kaynaklandığını, Kanun’un 9.maddesinin, mevcut haliyle, kamusal makamların takdir yetkisini daraltarak keyfi davranışların önüne geçebilmek için yargılama hukukunun usule ilişkin güvencelerinin yanında demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun ve orantılı karar verilmesini sağlayacak güvenceleri içermediğini tespit etmiştir.

İhlalin doğrudan Kanun’dan kaynaklaması, daha doğru bir ifadeyle 5651 sayılı Kanun’un 9.maddesinin bu gerekçelerle Anayasa’ya aykırı olması nedeniyle, çözüm önerileri de ortaya koyan AYM, günümüz çağdaş demokratik devletlerinin çevrim içi ortama devlet gücünü kullanan organlarca doğrudan müdahale edilmesini tercih etmediklerini, yerine yasa dışı içerikle mücadeleyi internet ortamında söz sahibi olan tüm aktörlerin işbirliği içerisinde hareket ettiklerini, devletin daha az müdahil oldukları yöntemleri benimsediklerini vurgulayarak;

  1. 5651 sayılı Kanun’un 9.maddesinin öngörülebilir hale getirilmesi ve Kanun’un amacını ortaya koyan 1 inci madde ile uyumlu hale getirilmesi, hangi davranış veya olgulara hangi hukuksal sonuçların bağlanacağının ve bu bağlamda kamusal makamlar için nasıl bir müdahale yetkisi doğacağının belirli bir kesinlik ölçüsünde ortaya konulması,

  2. 5651 sayılı Kanun kapsamında alınan kararların koruma tedbiri olduğuna karar verilirse, 5271 sayılı Kanun‘daki koruma tedbirlerine uygun bir yargılamanın güvence altına alınması, erişim engelleme tedbirinin akıbeti, sonrasında yapılacak çelişmeli yargılama süreçlerinin ortaya konulması,

  3. 5651 sayılı Kanun uyarınca verilen kararlara yapılan itiraz üzerine verilen kararlara karşı istinaf veya temyiz mercii denetimi getirilmesinin, demokratik düzen için vazgeçilmez olan ifade ve basın özgürlüklerine yönelik halihazırda ortaya çıkan ihlallerin önlenmesi açısından yaşamsal önemde olduğu,

  4. internet içeriğinin sınırlandırılması gereken durumlarda sulh ceza hakimliklerine kılavuzluk edecek hükümler getirilmesi gerektiği,

sonucuna varmıştır. Son derece önemli olan ve halen sulh ceza hakimliklerince yapılan erişim engellenmesi değerlendirmelerinin neredeyse büyük bir çoğunluğunun anayasaya aykırılığını ortaya koyan bu tespitler kapsamında, AYM, İçtüzük’ün 75.maddesinde öngörülen “pilot karar usulü“nü işletmeye karar vermiştir. Buna göre, yapısal bir sorundan kaynaklanan ve tekrarlanabilecek ihlallere sebep olacak nitelikteki başvurularda pilot karar usulü uygulanarak, ilgili mercilerce (burada TBMM) yapısal sorunun kaynağından ortadan kaldırılması sağlanmaya çalışılacaktır.

Anayasa Mahkemesi, 2013 yılından bu yana önüne gelen soruna dair ilk kez detaylı, kapsamlı bir değerlendirme yapmıştır. 5651 sayılı Kanun’un ilgili maddeleri ile ilgili zamanında yapılan başvurularda, belki de “zamanın ruhuna uyarak“, Anayasa’ya aykırılık bulunmadığı sonucuna varan AYM, giderek içinde çıkılmaz bir hal almaya başlayan erişim engelleme süreçlerinin sansür aracı haline gelmesine, nihayet müdahale etmiştir. Ötesinde, erişim engelleme kararlarının tedbir kararı olmasına rağmen, süresiz uygulanan bir esas karara dönüşmesi, buna karşın, esas incelemesine dair yargısal güvenceleri da içermemesini doğru bir şekilde ortaya koyan Mahkeme, TBMM’yi bilgilendirerek sorunun çözümü için bir yasal düzenleme yapılması gerekliliğini ortaya koymuştur.

Bu kararın bir dizi sonuç doğurması beklenmelidir. Her şeyden önce, internet ortamında yer alan ancak SUÇ TEŞKİL ETMEYEN içeriğin 5651 sayılı Kanun kapsamı dışında olduğu tespiti, erişim engelleme başvuru ve kararlarını kökten değiştirecektir. Sulh ceza hakimliklerinin, bu temel tespiti dikkate almayan tüm kararları Anayasa’ya aykırı sayılacak, özellikle Anayasa Mahkemesi kararından sonra bu içerikte kararlar verilmeye devam edilmesi ve kanunkoyucunun sürece zamanında müdahale etmemesi halinde, devletin tazminat sorumluluğu dahi gündeme gelecektir.

Erişim engelleme kararlarının “süresiz” olarak alınması da bu kararla birlikte dayanaktan yoksun kabul edilebilecektir. Tedbir kararlarının ilgilisine belirli bir sürede ceza soruşturması açılması için başvuruda bulunma, bu şekilde bir başvuru ve nihayetinde ceza kovuşturması açılmadığı taktirde, tedbir niteliğindeki erişim engelleme kararının yürürlülükten kalkması söz konusu olmalıdır.

Pilot karar uygulamasına da dikkat etmekte yarar olduğunu ifade etmeliyiz. Mahkeme, kararın Resmi Gazete’de yayımlanmasından sonraki bir yıl boyunca bu içerikteki başvuruların incelenmesini ertelemiş olsa da, devam eden süreçlerde sulh ceza hakimlikleri tarafından verilecek ve kesinleşen erişim engellemesi kararlarına karşı süresinde bireysel başvuruların yapılması gerekmektedir. TBMM tarafından, anılan sürede bir düzenleme yapılmadığı taktirde AYM başvuruları incelemeye devam edecektir.

Çok önemli bir demokrasi sorununa esaslı bir çözüm daveti anlamına gelen bu karardan dolayı Anayasa Mahkemesi’ne teşekkür etmeliyiz. Şimdi iş konunun aktörlerine düşmektedir. TBMM, ilgili tüm tarafların da içinde yer alabileceği bir platform oluşturarak, erişim engelleme süreçlerinin bir yandan suç oluşturan içeriklerle mücadele için yeterli yasal aracı sağlayacak bir yandan da düşünce ve ifade özgürlükleri ile basın özgürlüğünün etkili bir şekilde kullanımını garanti altına alacak demokratik bir çözüm için çalışmaya başlamalıdır.

 

Kapak görseli

Adam Maida, https://www.wired.com/story/free-speech-issue-tech-turmoil-new-censorship/