Anayasa Mahkemesi: Uzayan Yetki Davası Sendikal Örgütlenme Hakkının İhlalidir

Anayasa Mahkemesi: Uzayan Yetki Davası Sendikal Örgütlenme Hakkının İhlalidir


Türkiye’de sendikal örgütlenmelerin içler acısı durumu, herkesin malumudur. 31 Ocak 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu gereğince iş kollarındaki işçi sayıları ve sendikaların üye sayılarına ilişkin 2021 Ocak ayı güncel verilerine göre, kayıtlı toplam 14.371.096 işçinin sadece, %14,40’ına karşılık gelen 2.069.476’sı sendika üyesi. Bu 2 milyon civarındaki işçinin yarısından fazlası (1.131.749’u) Türk -İş Konfederasyonu’na üye. Bu sendikalı üyelerin ne kadarı toplu iş sözleşmesi hakkından yararlanabilmektedir, sorusunun net bir cevabı olmamakla beraber, bilindiği kadarıyla sendikalı işçilerin en fazla yarısı tam anlamıyla sendikal haklardan faydalanabilmektedir.

Sendikalar, bildiğimiz yapılar değil artık. Deniz, tükendi. Çoğu sendika küçülmek, ayağını yorganına göre uzatmak durumunda. Örgütlenebilmek için yeni modeller arıyorlar. Ancak, gözde işyerilerinin pek çoğunun kapısı sendikalara kapalı. Örneğin, bilişim sektöründe (kamu işyeri olduğu zamandan gelme kazanım ve gelenek itibariyle Türk Telekom’u dışarıda bırakırsak) neredeyse sendikalı çalışan bulmak imkansız. Bir güven sorunu var olduğu kadar, sendikal örgütlenme nedeniyle işinden olmak, baskıya uğramak gibi olumsuz koşulların da ciddi bir etkisi var.

6356 sayılı Kanun’un varlığına rağmen, işverenlerin, sendikal örgütlenmeler karşısındaki negatif tutumları, etkin bir şekilde hak kullanımının önüne geçmeye devam ediyor. Bu sürecin en önemli hukuki enstrümanı ise, yetki davaları.

Bir işyerinde, işletmede örgütlenen sendikalar, yeter sayıya ulaştıklarında Bakanlık’a başvurarak yetki tespiti istiyorlar. Bu aşamada süreçten haberdar olan işverenler, çoğu durumda, geçersiz, soyut itirazlarla Sendika’nın yetki tespitine karşı iş mahkemelerinde dava açıyorlar. Elbette ki hak arama özgürlüğüdür ama bundan sonrası tam tersi bir sonuca neden oluyor. Mahkemelerin insiyatif kullanamaması, normal bir dava gibi yıllarca yargılama yapmaları, işverenlerin işkolu itirazı gibi kendi ürettikleri argümanları bile araştırmaya kalkmaları nedeniyle yetki süreci yıllarca duruyor. 3-4 yıl, hatta 7-8 yıl süren davalar var.

Sonucunda ne oluyor? İşçiler, binbir güçlüğü aşıp üye olduktan sonra, yıllarca bekledikleri yararı alamadıklarından sendikadan istifa ediyorlar, üye olarak kaldıklarında işverenin zamana yayılan incelikli baskılarına maruz kalıyorlar, bir çoğu işten çıkarılıyor; nihayetinde sendika davayı kazansa bile TİS yapacak mecali kalmıyor, işyerinde gücü, etkisi kırılmış oluyor.

2000’li yıllardan bu yana, TÜRKŞEKER fabrikalarının özelleştirilmesine karşı son derece başarılı bir mücadele yürüten Şeker-İş Sendikası, bir yandan da özel sektörde örgütlenme mücadelesi yürütmekte olup, Afyon’da bulunan, Türkiye’nin en büyük “french fries patates” fabrikasında 2014 yılında başlatılan örgütlenme çalışmalarında yaşananlar, yetki davalarının sendika ve çalışan aleyhine sonuçlarını ortaya koymuştur.

Sendika, Ağustos 2014’de, anılan işyerinde gerekli çoğunluğu sağlayarak Bakanlığa başvurmuş, Bakanlık’da Sendika’nın gerekli çoğunluğu sağladığı tespitini yapmıştır. Akabinde, işveren tarafından yetki tespitine itiraz için, hem İstanbul hem de Afyon’da, iki ayrı dava açmıştır.

Açılan davalar Afyon İş Mahkemesi’nde birleştirilmiş olsa da, davanın açılmasından iki yıl sonra Afyon İş Mahkemesi, yetkili Mahkeme’nin İstanbul İş Mahkemesi olduğu gerekçesiyle yetki ret kararı vermiştir. Sendika tarafından, bir yandan karar temyiz edilirken, diğer yandan da, Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuruda bulunularak, sendikal örgütlenme hakkının ihlal edildiği şikayetinde bulunulmuştur.

AYM değerlendirmesi devam ederken, Afyon İş Mahkemesi’nin yetki ret kararı Yargıtay tarafından bozulmuş, bozma sonrasında Afyon İş Mahkemesi, Sendika’nın gerekli çoğunluğu sağladığını tespit ederek işveren itirazını/davasını reddetmiş, anılan karar Yargıtay tarafından 08.11.2018 tarihinde, davanın açılmasından 4 yıl sonra onanmıştır.

Şeker İş Sendikası adına tarafımızca yapılan başvuruyu değerlendiren AYM, 17 Şubat 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 19.11.2020 tarihli kararıyla, Sendika’nın başvurusunun kabulü ile, başvuru konusu süreçte Anayasa’nın 51.maddesinde düzenlenen sendika hakkının ihlal edildiğine hükmederken, Sendika lehine 25.000,00 TL tazminat ödenmesini de karara bağlamıştır.

Sendikal hakların korunması anlamında çığır açıcı sayılabilecek kararın gerekçesinde, Anayasa’nın 51.maddesinde düzenlenen sendikal örgütlenme hakkının,

  1. örgütün varlığı ve işleyişinin korunması,
  2. bireyin örgüt içinde faaliyette bulunma ve örgütle ilişki kurma özgürlüğü,

olmak üzere iki temel hakkı barındırdığı, demokrasilerde sendikaların, devlet tarafından saygı gösterilmesi ve korunması gereken temel haklara sahip kabul edildiği, bu hakların etkin bir şekilde kullanımı anlamında, devlete pozitif yükümlülükler getirildiği, bu çerçevede, bu hakka dair yargısal süreçlerin sürüncemede bırakılmadan, hızla tamamlanması, ilgili ve yeterli gerekçelerle karar verilmesi gerektiği vurgulanmıştır.

AYM kararında, 2014-2018 tarihleri arasında, dört senelik oldukça uzun bir sürede Sendika’nın işyerindeki işçileri temsil etme, işçi ve işveren arasında köprü oluşturma, gerektiğinde işvereni işçilerle ilgili konularda ikna etme, işçi sayısını arttırarak sosyal ve finansal kaynaklarını güçlendirme gibi haklardan yoksun bırakıldığı gibi son derece önemli bir tespit yapılarak, dava Sendika lehine sonuçlanmış olsa da, sonuçtan bağımsız olarak, devletin yargılamayı hızla sonuçlandırma şeklindeki pozitif yükümlülüğünü yerine getiremediği, makul ivedilik ve özen yükümlülüğü çerçevesinde davranılmadığı, belirtilmiştir. 

AYM kararında, örgüt olarak sendikaya yönelik tespit ve değerlendirmelerin yanı sıra bireysel olarak işçiler adına da yorum yapılarak; işçilerin toplu iş sözleşmesi (TİS) ile buluşamamalarının sendikal haklardan bir bütün olarak yararlanamadıkları anlamına geldiği, TİS’in getireceği sendikal hak ve korumalardan faydalanamadıkları, vurgulanmıştır.

Bu gerekçe ile ihlal sonucuna varan AYM, yetki tespitine itiraz davasının sürüncemede bırakılmasının hakimlik kararından kaynaklandığı, ancak yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığından, Sendika lehine, ihlalin tespiti ile giderilemeyecek manevi zararlar için 25.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine hükmetmiştir.

AYM kararı, makul süreyi aşan, sürüncemede bırakılan tüm yetki davalarında, devletin pozitif yükümlülüğü ihlal ettiği anlamına gelmektedir. Bu noktada, bu tür kararların çoğaltılması, yıllarca süren yetki davalarına maruz bırakılan Sendika’ların kullanabileceği yeni bir hukuki aracın varlığı anlamına gelecektir. Üstelik, sürecin kesin bir şekilde sonuçlanmasını da beklemeden bireysel başvuru yolu açık tutulmuştur.

Üyelik dahil süreçler e-devlet kapısı üzerinden yapılırken, soyut itirazlarla, üyelik kayıtlarının getirtilmesi gibi tuhaf isteklerde bulunan işverenlerin, yargı işleyişini sürüncemede bırakmaya yönelik bu tutumlarının bir sonucu olması gerektiği, öteden beri tartışılmaktadır. Bu karar, belki de kasten açılan davalar, hakkın kötüye kullanılması niteliğindeki işlemler nedeniyle ciddi tazminat sorumluluğunu da gündeme getirecektir. 

Bugünün giderek karmaşıklaşan, pandemi süreciyle de bir dönüşüm içine giren çalışma hayatında, çalışanların belki de yüzyüze gelme olasılığı bile bulamadıkları/bulamayacakları işverenlerle eşit bir ilişki kurup müzakere olanakları son derece sınırlı olacağından, kabuk değiştirme sürecinde bulunan sendikalara üye olarak kollektif bir şekilde, Anayasal hükümlerin sağladığı korumadan yararlanmaları, büyük önem kazanmıştır.

Umarız ki bu ve benzeri nitelikteki yargı kararları, toplumsal barışın sağlanması ve ulusal gelirin adil bir şekilde dağıtılması süreçlerinde taraflara, gerekli ve yeterli donanımı sağlar.