Danıştay’dan İçtihat Değişikliği; Müdahilin Tek Başına Kanun Yoluna Başvuru Hakkı Adil Yargılanma Hakkı Gereğidir!

Danıştay’dan İçtihat Değişikliği; Müdahilin Tek Başına Kanun Yoluna Başvuru Hakkı Adil Yargılanma Hakkı Gereğidir!


Danıştay 6.Dairesi’nin 12.04.2017 tarihli yeni bir kararıyla, davalı idare yanından davaya müdahil olan katılanın, davalıdan bağımsız olarak, tek başına karara karşı kanun yoluna başvurmasının mümkün olduğuna hükmedildi.

Önemli bir içtihat değişikliği anlamına gelen ve oy çokluğuyla alınan karar öncesinde, idari yargıda müdahilin “feri müdahil” olduğu, dolayısıyla bağımsız olarak kanun yoluna başvuru hakkının olmadığı kabul ediliyor, buna dayalı olarak da, karar aleyhine olan idareler tarafından itiraz edilmeyen kararlara karşı sadece müdahil tarafından yapılan itirazlar, incelenmeksizin reddediliyordu. (Danıştay İdari Dava Daireleri’nin 27.02.2017 tarih ve 2016/3252 E. 2017/851 K. sayılı kararı)

İçtihat değişikliğine neden olan davada, İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı ve İzmir Karabağlar Belediyesi Başkanlığına karşı dava açılmış olup, davalı idareler aleyhlerine çıkan karara karşı istinaf başvurusunda bulunmazken, idareler yanında müdahil olan kişiler karara itiraz ederler. İtirazı inceleyen İzmir Bölge İdare Mahkemesi Başkanlığı 3.İdare Dava Dairesi, bugüne kadar uygulana gelen içtihat çerçevesinde, müdahilin, yanında davaya katıldığı tarafın kanun yollarına başvurmaması durumunda, tek başına kanun yollarına başvurmasının hukuken olanaksız olduğu, gerekçesiyle istinaf başvurusunu incelenmeksizin reddeder.

Temyiz üzerine dosyayı inceleyen Danıştay 6.Dairesi, 2017/2524 sayılı kararıyla, AİHM tarafından “Menemen Minibüsçüler Odası vs Türkiye” başvurusunda verilen karara da atıfla, mahkemeye erişim hakkı, adil yargılanma hakkı ve hak arama özgürlüğü temelinde, müdahilin tek başına kanun yoluna başvuru hakkının varlığını kabul eder;

..idari yargıda görülen davalarda dava konusu işlemle maddi ve hukuki menfaatleri etkilenen 3.kişilerin davaya müdahalesinin birinici dereceden yani asli müdahale olduğu ve asli müdahalenin idari davalarda müdahalenin nitelik ve mahiyetine daha uygun bulunduğu sonucuna varılmaktadır. ..Davanın sonucundan doğrudan etkilenme durumunda olan ve davanın aleyhe sonuçlanması halinde davanın konusu olan hakkını kaybedecek olan müdahilin, yanında davaya katıldığı davalıdan bağımsız olarak kanun yollarına başvuramaması ya da kanun yollarına başvurulmuş olmasına rağmen isteminin temyiz veya itiraz mercilerince incelenmemiş olması durumunda Anayasanın 36 ıncı maddesi ile AİHS’nin 6 ıncı maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının sağlandığından söz edilemez..

Anılan Danıştay kararında, her idari işlem bakımından kesin veya mutlak olmamakla beraber, idari davalarda davalı idare yanında davaya müdahalede bulunulmasının asli müdahale, davacı yanında bulunulmasının fer’i müdahale olarak kabulünün mümkün olduğu, tesbiti de yer almaktadır.

Danıştay 10.Dairesi’de benzer bir yaklaşımı kabul etmeye başlamıştır. Bir taşınmazın tarım dışı amaçla kullanılmasının uygun bulunmasına dair Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü’nün 2009 tarihli bir işleminin iptali istemiyle açılan davada, Adana 1.İdare Mahkemesi tarafından verilen 2010 tarihli “iptal” kararının, davalı idare yanında davaya katılan müdahil tarafından “yargılamanın yenilenmesi” yoluyla kaldırılması amacıyla yapılan başvuru, İdare Mahkemesi tarafından “müdahilin tek başına bu talepte bulunma hakkının olmadığı” gerekçesiyle reddedildiğinde, temyiz mercii olarak kararı inceleyen Danıştay 10.Dairesi 2016/14269 E. 2021/32 K. sayılı 11.01.2021 tarihli kararıyla;

… müdahilin, yanında davaya katıldığı taraftan bağımsız olarak kanun yollarına başvuramaması ya da kanun yollarına başvurulmuş olmasına rağmen isteminin temyiz veya istinaf mercilerince incelenmemiş olması durumunda Anayasanın 36 ıncı maddesi ile AİHS’nin 6 ıncı maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının sağlandığından söz edilemez. Bu durum, adil yargılanma hakkının bir alt başlığı olan mahkemeye erişim hakkına da aykırı düşmektedir. Bu nedenle, müdahilin menfaatini doğrudan etkileyen karara yönelik olarak tek başına yargılamanın yenilenmesi isteminde bulunabilmesinin mümkün olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.

hükmünü kurmuştur.

Önceki içtihadın temelinde yatan düşünce; davalı idare yanında davaya katılan kişi/kurumun tek başına kanun yoluna başvurabilmesinin, özel hukuk kişilerinin iradesinin davalı idare/ler iradesinin yerine/önüne geçmesi anlamına geleceği, bunun da idari yargı tekniği ile bağdaşmayacağı, fikriydi. Bu açıdan bakıldığında, şeffaf/hesap verebilir idare anlayışının ağırlık kazanmasına bağlı olarak, idari yargıda idare/yurttaş dengesizliğine çözüm getirme amacına yönelik bir içtihat değişiminden söz etmek mümkün. Ayrıca, kamu yararı tartışmasının yoğun bir şekilde yapıldığı idari davalarda, mümkün olan en iyi sonuca ulaşabilmek için, uyuşmazlığın tüm taraflarının etkin bir şekilde yargılamaya katılabilmesi bir zorunluluktur. Tüm taraflar, tüm tezlerini, her aşamada ileri sürebildiklerinde, varılan sonuç, adil yargılama hakkı açısından anlamlı olacaktır.

İçinde bulunduğumuz günlerde, yargıya duyulan güvenin artması, bunun gibi “çok”, hatta “pek çok” sayıda kararın varlığını gerekli kılıyor..