Çelişkili Yargı Kararları Çerçevesinde Elektronik Tebligat İşlemlerinde Öğrenme/Tebliğ Tarihi Sorunu
7201 sayılı Tebligat Kanunu’na (“Kanun”) 28.02.2018 tarihli 7101 Sayılı Kanun’un 48’inci maddesi ile getirilen ek madde (madde 7-A/1-9) ve 6 Aralık 2018 tarihli ve 30617 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Elektronik Tebligat Yönetmeliği (“Yönetmelik”) uyarınca, 01.01.2019 tarihinden itibaren kullanımı zorunlu olan Ulusal Elektronik Tebligat Sistemi (UETS) kapsamında baro levhasına yazılı avukatlar’a (Yönetmelik md.5/1-ğ) elektronik tebligat yapılması zorunlu kılınmış ve bu suretle 01.01.2019 tarihinden itibaren e-tebligat yapılması süreci ile birlikte tartışmalar da beraberinde başlamıştır.
Elektronik tebligat işlemlerinde, okunma tarihi ve tebliğ tarihi olmak üzere iki ayrı tarih ile karşı karşıya kalınmakta; bu hali ile de “öğrenme tarihi” / “tebliğ tarihi” hususunda yeni bir soru işareti doğmaktadır.
Anayasa Mahkemesi’nin 15.01.2020 tarih ve 2019/6266 sayılı Karar’ında; 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” başlıklı 47’inci maddesi uyarınca, başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse, ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gereken Anayasa Mahkemesi nezdindeki bireysel başvuruda, öğrenmenin gerekçeli kararın tebliği ile sınırlı sayılamayacağı, nihai karardan “dava dosyasından suret almak” veya “öğrendiklerini beyan eden söylemler” gibi farklı şekillerde de haberdar olunabileceği belirtilerek, başvuru konusu somut olay açısından, henüz avukata tebliğ edilmemiş olmakla birlikte, nihai karardan tebliğ tarihinden daha erken bir tarihte haberdar olunduğuna dair belgenin bulunması sebebiyle, öğrenme tarihi itibariyle süresinde başvurunun gerçekleştirilmemesinden hareketle, başvurunun süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğu, hükme bağlanmıştır.
Bu hali ile, Anayasa Mahkemesi, ister elektronik tebligatın “okunma tarihi” ister farklı bir şekilde nihai karardan haberdar olunma tarihi olsun, “öğrenme”yi başvuru süresinin başlamasında esas kabul etmiştir.
Dolayısıyla, Tebligat Kanunu’ndan daha özel bir başvuru koşulu belirleyen düzenlemeden hareketle, Anayasa Mahkemesi’ne yapılacak bireysel başvurularda otuz (30) günlük yasal süre, başka bir şekilde “öğrenme” gerçekleşmemiş ise, UETS kanalıyla yapılan tebligatın ilgilisi tarafından açıldığına dair delil kaydının oluşturulduğu tarih itibariyle başlayacaktır.
Ne var ki bu kabulü ilk derece mahkemesi ve/veya istinaf-temyiz dairelerinin“tebliğ” koşuluna bağlanan kararları açısından kabul etmek pek mümkün olmayacaktır. Zira, malum olduğu üzere, “tefhim” ile gerçekleşen haller saklı kalmak üzere, yargı kararlarına karşı başvuru süreleri “tebliğden itibaren” denilmek suretiyle başlamaktadır. Bu nedenle, Kanunda tebligatın “tebliğ edilmiş” sayılma halini hatırlamakta fayda bulunuyor.
Kanun’un 7-A maddesinin 4’üncü fıkrasında açıkça “Elektronik yolla tebligat, muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayılır.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Bu kabule göre, kanunlarda “tebliğ” koşuluna bağlanan her türlü iş ve işlemde, elektronik tebligat yoluyla gerçekleştirilen bildirimlerin, tebligat adresine teslim edildiği günü takip eden beşinci gün sonunda yapılmış sayılacağı kabul edilmelidir. Bir başka deyişle, tebliğ sürecinde “teslim tarihi” “okunma tarihi” ya da “tebliğ tarihi” gibi üç ayrı tarih ve değerlendirmenin bir önemi bulunmayacak, her koşulda, sürelerin başlangıcında “tebliğ” tarihi olan beşinci gün sonu, dikkate alınacaktır.
Bu husustaki soru işaretlerini ortadan kaldırmayı amaçlayan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 14.01.2020 tarih ve 2019/623 E. – 2020/9 K. Sayılı kararında; 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 7-A maddesinin 4’üncü fıkrasına atıfla, “..elektronik tebligatta tebellüğ tarihi, elektronik tebligatın muhatabın elektronik posta hesabına ulaştığı veya okunduğu tarih olmayıp, tebligatın muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonu olmaktadır..” şeklinde net bir değerlendirme ile hüküm kurmuştur.
Ne var ki, 09.12.2020 tarihinde, bugünlerde kamuoyu bilgisine ulaşan Yargıtay 4.Hukuk Dairesi 2020/1187 E. – 4264 K. Sayılı ilamı ile Hukuk Genel Kurulu kararına rağmen, gündemi yeniden karıştıran ve görüş değişikliği tartışmalarını uyandıran bir gelişme yaşanmıştır.
Daire kararında; Adalet Bakanlığı tarafından “Yönetmelik” uyarınca hazırlanan UETS ile ilgili Teknik Kriterlere İlişkin Usul ve Esaslar düzenlemesine konu “Deliller” maddesine atıfta bulunarak, muhatabın tebligatı açması ile delil kaydının oluştuğu, delil kaydının ise tebligatın, alıcısı tarafından okunduğu anlamına geldiği belirtilerek, somut olayda, tebligatın muhatabın tebligat adresine ulaştığı tarihte muhatap tarafından açılarak tebliğ edildiği, yönünde bir kabul ile “yasal sürenin geçtiği”gerekçesiyle, temyiz isteminin reddine, karar verilmiştir.
Esasen, kanundaki düzenlemeler ile açıkça belirlenen “tebliğ” sürecinin normlar hiyerarşisine, mevzuata ve hatta yerleşik hale gelen Daire / Genel Kurul kararlarına aykırılık oluşturacak ve hukuki belirlilik ve güvenlik ilkelerini açıkça ihlal edecek bir şekilde, Bakanlıkça hazırlanan “usul ve esaslar”daki düzenlemeye dair, son derece hatalı bir yorumlamayla hüküm kuran Daire kararı ile, elektronik tebligatta süre sorunu gündemde kalmaya devam edeceğe benziyor.