
Temyiz Dilekçesinde Avukatlara Getirilen Kelime Sınırı; Bütünlük mü Öze Vurgu mu?
4 Ekim tarihli ABA Bülteni’nde (American Bar Association) yayınlanan kısa bir haber ile; federal temyiz mahkemelerine sunulan dilekçeler için geçerli olan 14000 bin kelime sınırının 1 Aralık’dan itibaren 13000 kelimeye indirileceği, 1000 kelimelik düşüşün hukuk kamuoyunda ciddi bir tartışma yarattığı bilgisi veriliyor.(ABA haberi)
(Amerikalı) Avukatlar, yasal meselelerin giderek karmaşıklaşması nedeniyle dilekçelerde daha fazla açıklama yapılmasına ihtiyaç duyulduğunu, bu nedenle kelime sınırlamasında yapılan düşüşün yerinde olmadığını savunurken, bazı temyiz yargıçları da dilekçelerin gereksiz bir şekilde uzun olduğunu ifade etmişler…
Şöyle de bir analiz var Amerika için; ortalama bir temyiz yargıcı yılda 1200 dosyaya bakıyor. Her bir dosyada ortalama 35 000 kelimelik dilekçe (temyiz dilekçesi, cevap, cevaba cevap gibi) olduğu kabul edilse, bir yargıç yılda 42 milyon kelime okumak zorunda..
Avukat dilekçelerinin uzunluğu, uzun dilekçenin gerekli olup olmadığı, okunup okunmadığı bizde de ciddi bir tartışma konusudur. Yasal olarak sadece Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) yapılan bireysel başvuruda bir sınırlama var. Bazı durumlar için esnetilebilmekle beraber, kural olarak AYM’ye yapılan bireysel başvurular 10 sayfa ve yaklaşık 141 satır ile (kişisel-rutin bilgi kısımları dışında) sınırlandırılmış durumda. Amerika’da 14 000 kelimenin karşılığı 30 sayfa ve 1300 satır olduğundan, bizde AYM’de geçerli olan sınırlandırmanın aşırıya kaçtığı düşünülebilir.
Uzun ve bütünlüklü bir dilekçe mi yoksa kısa ve öz bir dilekçe mi? Hangisi daha çok işe yarıyor? Son derece yoruma açık bir konu olmakla beraber, yine Amerika’da yapılan bir araştırmada, özellikle temyiz eden konumunda olan tarafın ikna edici bir bütünlükteki/uzunluktaki dilekçesinin kısa ve öz bir dilekçeye göre daha çok işe yaradığı sonucuna varılmış.
Anlaşıldığı kadarıyla bu tartışmada avukatlar sınırlama olmaksızın yazabilmekten, yargıçlar da “mümkün olduğunca” kısa yazılmış dilekçelerden yana. Elbette ki, ülkemizde son dönemde rutin yasa yapma tekniği haline gelen “torba kanun” ve keyfi bir şekilde düzenleme yapma uygulaması karşısında, dilekçelerde bir de mevzuat analizi yapma zorunluluğu doğmaktadır. İster istemez dilekçeyi uzatan bu açıklamaları yapmadığınız taktirde, davayı anlatabilmek pek de mümkün olmadığı gibi mahkemenin dahi gücel gelişmeleri dikkate almaksızın karar verme riski bulunmaktadır.
Son olarak; kitap okuma oranının son derece düşük olduğu ülkemizde, bunun (özellikle yazılı olarak) derdini anlatmakta ciddi bir şekilde zorlanmak anlamına geldiği dikkate alındığında, uzun veya kısa ama “okunabilir-anlaşılabilir” dilekçe/ler beklentisini asgari düzeyde tutmak kaçınılmaz olmalı.