Üstad Güz Sayısı Çıktı…
Merhaba..Bundan on yıl önce, 2006’da toplam avukat sayısı 57.552 iken, 2016 yılında sayı 100.461 olmuş. Yani, on yılda neredeyse katlanmış avukat sayısı. Mesleğe olan yoğun ilginin devam ettiğini söyleyen bu istatistik, aynı zamanda, avukatların büyük bir çoğunluğunun on yıl ve daha az süreli genç meslektaşlarımızdan oluştuğunu da ifade ediyor.
Giderek gençleşen bir meslek. Neredeyse iki avukattan birisinin genç olması, bizim için ne ifade etmeli?
Sosyolojik olarak Y kuşağı olarak tanımlanan ve bugün, avukatlık mesleğinde neredeyse “belirleyici” niceliğe ulaşmış yeni nesle dair genel anlamda pek çok araştırma var. Nasıl düşünürler, hayattan ne beklerler, nasıl çalışırlar, nasıl yaşarlar..? Fark ve belki de ciddi bir dönüşüm yaratma potansiyeli taşıyan bu yeni ve büyük gruba dair mesleki veriler ise analiz edilmemiş durumda.
“Y kuşağı” ile ilgili yazılan çizilenler arasında, özgürlük ve bağımsızlığa düşkün oldukları, otoriteyi sevmedikleri, çalıştıkları işyeri/kuruma bağlılıklarının zayıf kaldığı gibi özellikler var ama örneğin, görebildiğimiz kadarıyla, avukatlıkta kendi bürosunu açarak bağımsız bir şekilde faaliyet yürütebilen genç avukat sayısı da azalıyor. Çoğunluk ücretli olarak mevcut/yerleşik bürolarda, kimliği ve kişiliğini yaptığı işe yansıtma şansını pek bulamadan çalışıyor gibi. Bilemiyoruz, bu verilerin bir kısmı meslek örgütlerinde, ham bir şekilde analiz edilmeyi bekliyor. Belki gerçek farklıdır.
Mesleğe dair kaygı, endişe ve sorgulamaların arttığı bu dönemde, çözüm için “y kuşağı”nın doğru bir şekilde tanımlanması gerekiyor. Örneğin, bu kuşak mesleğin “gerçek” kavramı ile bağı hakkında ne düşünür? Avukatlık, gerçek ve gerçeğe dayalı çözüme ulaşma sanatı mıdır, onların gözünde? Değilse nedir?
Kullandığı dil ve yaşamsal araçlar geri dönüşsüz bir şekilde değişmiş bir kuşağı, ezberlerimizle ne anlayabilir ne de onların olumlu enerji ve bakış açılarını açığa çıkartabiliriz. Oysa, buna ihtiyacımız olduğu çok açık.
Gelenek, bugün olduğu gibi katı bir şekilde kendini dayatarak varolmayı, anlamaya çalışmak yerine anlaşılmayı beklemeyi seçerse ya da gençlik, deneyimi yok sayıp, katı bir şekilde yeniyi dayatarak varolmayı seçerse, doğrularıyla beraber bütün bir mesleki deneyim kaybedilebilir. Aslında bütün mesele, bu sayıda andığımız ve 1940’da “Avukatlığın Kitabını” yazmış meslek üstadımız Ali Haydar Özkent gibi bakabilmekte. Yerinde sayma şansı olmayan, gelenek ile geleceği birleştirmek, bir arada götürmek zorunda olan bir meslek avukatlık..
Ve işte, güz sayısı ile Üstad karşınızda.