Appleby; Cennette Köşe Pazarlayan Hukuk Bürosu ve Sadakatsizlik Çağında Adalet..

Appleby; Cennette Köşe Pazarlayan Hukuk Bürosu ve Sadakatsizlik Çağında Adalet..


Ortalık yeni sızıntının artçıları ile yıkılıyor. Paradise Papers olarak isimlendirilen milyonlarca belge ile vergi cennetlerinde hesap açtıran, şirket kuran ve vergi ödemekten kaçınan politikacılar, ünlüler ve şirketler – İngiltere Kraliçesi’nden Apple’a, Başbakan Binali Yıldırım’ın oğullarından spor kulübü başkanlarına kadar pek çok ünlü– bir kez daha gündemde. 

Vergi cenneti olarak da bilinen, bu vasfı dışında herhangi bir özelliği ile gündeme gelmesi mümkün olmayan bu ‘güzel’ coğrafyalarda “sanal olarak” tutulan para miktarının 10 trilyon ABD Doları, olduğunun tahmin edildiğini söylesek, işin geldiği noktayı anlamlandırmak, daha kolay olacak gibi.

Felsefi ve ideolojik altyapısı, küreselleşme çağının başlangıcında, tornadan çıkmış bir bilgi sistematiği ile, ulus devletlerin yakın zamanda yıkılacağı, tezi ile donatılmış yuppilerin istihdam edildiği uluslararası kurum – özellikle Dünya Bankası- ve finans çevreleri tarafından oluşturulan ‘yeni akım’ın bu kadar etkili olacağı öngörülebilir miydi? 

Politikacısınız, geleceğinizi garantiye almak için, siyaset zamanınızda elde ettiğiniz, kaynağını açıklamakta zorlandığınız bir paranız var. Uluslararası faaliyeti olan bir şirketsiniz, epey iyi para kazanıyorsunuz ama kendinizi ülkenize bağlı hissetmiyor, kuralların üstünde görüyor ve paranızı vergi olarak dağıtıma/paylaşıma sokmak istemiyorsunuz. Ünlüsünüz, kendinizi sıra dışı ve küresel elitin bir parçası olarak görüyorsunuz. Kim paranızdan daha az pay istiyorsa, vergi olarak, kendinizi oraya ait hissediyorsunuz. Yani, vergiden ‘kaçınmak’ için ‘kendinizce’ haklı nedenleriniz ve hesaplamaya değecek bir nakdiniz var.

Öyleyse, ne duruyorsunuz? Tek yapmanız gereken, kendinize bu işlerde ‘uzman’ bir danışman bulmak. Vergi olarak ödeyeceğiniz tutarın çok daha azını ödeyerek, her tür hizmeti satın alabileceğiniz bu uzman danışmanlar, sizi ‘vergiden kaçınmanın” binbir yolu hakkında gönülden bilgilendirecektir. 

Son sızıntının kaynağı, tam da böyle bir uzman firma. 1890 yılında Bermuda’da kurulmuş, bugün neredeyse tümü vergi cenneti sayılan yerlerde olmak üzere, 10 ayrı yerde şubesi bulunan, 60 ortaklı, 200 avukatın çalıştığı Appleby Hukuk ve Danışmanlık firması. ‘Seçkin’ müşterilere hitap eden bir firma olması nedeniyle, sızıntının boyutları, bir önceki Panama Belgeleri (2016) kadar büyük olmasa da, daha etkili bir tartışma başlattı, denebilir.

Konu, pek çok açıdan değerlendirilmeli. Neden politikacılar, ünlüler, şirketler ve hatta kamu kurumları ile bunların sahip olduğu iştirakler, bu tür yerlere yöneliyor? Daha az vergi ödemek ve ‘gizlilik’ temelli çalışan bu ‘cennet’lerde yer almak, geçerli yasal mevzuat açısından sıkıntılı görünmese de – ki bu konuda emin olmak zor, suç oluşturmadığı iddia edilse bile oluşan kaybın parasal olarak tazmini söz konusu olamaz mı- özellikle politikacılar ve kamu şirketleri açısından bir ‘sadakat’ sorunu ortaya çıkarmıyor mu?

T.C. Anayasası’nın başlangıcında yer alır “mutlak sadakat” kavramı; “Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak millî kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu; .. millî varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu, birbirinin hak ve hürriyetlerine kesin saygı, karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik duygularıyla .. sözüne ve ruhuna bu yönde saygı ve mutlak sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere..” 

Sadakat yükümlülüğü, bu temelde ele alındığında, her bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı ama öncelikle de politikacılar ile kamu görevlerinde yer alan kişiler açısından, uyulması beklenen bir üst/üstün norm niteliğindedir. 

Çağdaş, demokratik, laik bir hukuk devletine olan sadakatın ‘anlamı’ Anayasa’nın diğer maddelerinde somutlaştırılmıştır. Örneğin, pek çok hakkın tanınması ve yaygın bir şekilde uygulanması, devletin ekonomik gücü ile ilgilidir. Devletin ekonomik gücü de “vergi geliri”ne bağlıdır. 

Anayasa’nın 73.maddesinin başlığı “vergi ödevi” dir ve “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, malî gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır.” hükmünü içermektedir. Yani, her Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür ve burada söz konusu olan asli bir ‘sadakat’ yükümlülüğüdür. 

Bu yönüyle bakıldığında, vergi kaçırmasa bile, vergiden kaçınmak için parasını, şirketini, özel jetini vb.ni vergi cennetlerine taşıyan/kaydettiren politikacılar, iş adamları ve ünlüler, asli sorumlulukları olan ‘sadakat’ yükümlülüğünü ihlal ederek, güçlü ve itirazsız bir kınamayı hak etmiyorlar mı? Demek ki bu politikacılar ve ünlüler, yurttaşlarıyla elem ve kederde, nimet ve külfetlerde bir arada durmayı değil ilk fırsatta cennete sıvışmayı tercih ediyorlar..

Peki, aynı yaklaşımla, kamu sermayeli kurum ve şirketlerin vergi cennetlerindeki yapılanmalarına ne demeliyiz? Appleby gibi ‘uzman’ danışmanlık firmalarının akıl ve yönlendirmeleriyle, kamu sermayesini yurt dışına taşıyıp “önemli bir iş yaptığını” zanneden niteliksiz bürokratlar, gizli saklı iş yaparak vergiden kaçınma iradelerini, ‘sadakat yükümlülükleri’ karşısında, nasıl açıklayabilirler?

Sorunun gelip dayandığı nokta, adalet. Vergide ‘adaleti’ sağlayamazsanız, yurttaşlara nasıl adalet dağıtacaksınız? Siz, parasal gücünüzle vergiden kaçınırken, yarattığınız sosyal adaletsizliğin altında ezilen, gurur ve onurlarını kaybeden insanlardan, kurallara uymalarını nasıl bekleyebilirsiniz? Pek çok ülkede, siyasi elitlere yönelen öfke ve tepkinin, beklenmedik kişilerin elde ettiği siyasi başarıların altında yatan asli unsur, bu değil mi?

Peki ya çözüm?

Siyasette ve bürokraside ‘vasıfsızlık’ sarmalına yakalanmış durumdayız. Bu tür, etkisi uzun vadede ortaya çıkan iş ve işlemlerin anlaşılabilmesini bu vasıfsız kadrolardan beklemek, farkındayız ki, oldukça zor. Bu durumda, kişi ve kurumları ahlaksızlığa iten bu adaletsiz mekanizmanın ortadan kaldırılması için, ortak akılla hareket etmek kaçınılmaz bir zorunluluk, değil mi?