Sonsuza Dek Bizimle; Avrupa Adalet Divanı Kararı Çerçevesinde Bitimsiz Kimyasalların (PFAS) Hikayesi

Sonsuza Dek Bizimle; Avrupa Adalet Divanı Kararı Çerçevesinde Bitimsiz Kimyasalların (PFAS) Hikayesi


Stj.Av.Çimen Tatar- Stj.Av.Burak Biçer

Forseti Hukuk Bürosu

Avrupa Adalet Divanı, 23 Şubat 2022 tarihinde Chemours isimli bir kimya şirketinin Avrupa Kimyasallar Ajansı’na (ECHA) karşı açtığı davada önemli bir karar verdi. 

Davacı Chemours, yeni nesil ‘sonsuza kadar kimyasal‘ olarak anılan GenX’i üretip piyasaya sunmaktadır. Davaya konu GenX kimyasalları, on yıldan fazla bir süredir yapışmaz kaplamalarda kullanılan bir grup per- ve polifloroalkil maddedir (PFAS). GenX, 2009 yılında dev kimya şirketi DuPont tarafından, PFOA adı verilen başka bir ‘sonsuz kimyasal’ın yerini almak üzere piyasaya sunuldu.

ECHA, GenX kimyasallarını Avrupa Birliği’nin kimyasallara ilişkin tüzüğü (REACH) kapsamında yüksek tehlike arz eden maddeler olarak sınıflandırmıştır. Chemours, GenX’in bu kapsamda yer alacak kadar tehlikeli olmadığının tespiti ve listeden çıkarılması için Avrupa Adalet Divanı’na başvurmuştu.

GenX kimyasalları, PFOA’ya kıyasla ‘daha güvenli’ alternatifler olarak sunulsa da PFOA’nın özelliklerini taklit etmek için yaratıldıklarından, benzer şekilde sorunlu oldukları saptanmıştır. GenX kimyasallarının ilgili AB mevzuatında yüksek tehlikeli kimyasal olarak nitelendirilmesinin haklılığını ortaya koymak için mahkemeye birçok kanıt sunulmuştur. Bu kanıtlarda özetlendiği gibi; GenX kimyasalları özellikle karaciğer, böbrekler, kan ve bağışıklık sistemlerinde toksisite ile ilgili ciddi endişeler yaratmaktadır. GenX’in plasentayı geçme ve fetüsün ağırlığını azaltma potansiyeli de ortaya konmuştur. GenX kimyasallarının kansere neden olma potansiyeli de ayrıca araştırmalara konu olmuştur. 

Divan, GenX kimyasallarının ilgili tüzük kapsamında ‘yüksek tehlikeli’ olarak sınıflandırılmasının hukuka ve bilime aykırı olmadığına karar verdi. Bu durumda yapışmaz tavalar ve su geçirmez giysiler gibi günlük eşyaların üretiminde kullanılan GenX kimyasalları, AB’nin ilgili mevzuatında yüksek tehlike arz eden maddeler listesinde kalmaya devam edecek. 

GenX’in listede yer alması, üreticilerin bu kimyasalları tedarik zincirlerinde kullanıp kullanmadıklarını ve nasıl kullandıklarını bildirmekle yükümlü olduğu anlamına geliyor. Bu bildirim yükümlülüğü ve denetim, aynı zamanda pazardaki aktörlerin alternatiflere yatırım yapması için bir sinyal olacaktır.

Yukarıdaki karara konu kimyasallar gibi çevreyi kalıcı halde kirleten bileşenlerin “daha iyi ve kolay bir hayat” vaadiyle günlük yaşamımıza sokulması, bizi çok tehlikeli sonuçlarla karşılaştırdı. Bu çerçevede; su geçirmez giysiler, pizza kutuları, açık hava spor kıyafetleri, kayak malzemeleri, halılar, fotoğraf kağıtları, kozmetik ürünler, mobilyalar, leke tutmayan ürünler, temizlik maddeleri, elektronik ürünler, böcek ilaçları ve yangın söndürme köpükleri  ile vücudumuzun içine kadar giren, PFAS (Per ve Polifloroallkil maddeler)” veya sonsuz kimyasallar olarak da bilinen bileşikleri tanımak gerekmektedir.

PFAS’ler çok kararlı, insan yapımı kimyasallardır. 1940’lardan bu yana kullanılan PFAS’lerin kimyasal yapısı, flor atomları ile çevrili ve genellikle sonunda yüklü bir fonksiyonel grup (tipik olarak akarboksilat veya sülfonat tuzu veya asit) ile çevrili bir karbon atomları zinciridir. PFAS, per- ve polifloroalkil maddelerin kısaltmasıdır ve yalnızca tek bir kimyasal değildir. Oksijen, hidrojen veya kükürt gibi diğer elementleri içerebilen, değişen fonksiyonel gruplara sahip 4730’u aşkın PFAS bileşiği vardır.

Bu maddelerin kimyasal yapısında bulunan C–F (karbon-flor) bağı son derece güçlü ve kararlıdır. Bileşik yapısındaki flor atomları yüksek elektronegatifliği sayesinde, karbon atomlarını korur ve bu nedenle hiçbir çözücü, karbon atomlarına saldıramaz. Bu haliyle PFAS’ler neredeyse her şeyi itme özelliğine sahip olarak, kaygan bir yapıdadırlar.

Örneğin, DuPont’un 1938 yılında keşfedip 1941’de patentini aldığı yine bir sonsuz kimyasal olan PTFE (teflon), geniş bir sıcaklık aralığına (-184°C ila 260°C) dayanabilir ve hem soğuk hem de sıcak ortamlarda kullanılır. Hidrofobiktir (su itici), bu nedenle hava koşullarına dayanıklıdır. Bunun dışında, yağ itici özelliğe de sahiptir ki bu sebeple mutfaklarımızda kullandığımız yapışmaz teflon tavaların kaplamasında kullanılmaktadır. Ayrıca NASA, PTFE’yi 1960’lardan bu yana uzay giysilerinde ve ısı kalkanlarında kullanmaktadır. 

PFAS, bileşenleri zamanla çok yavaş bozulan, yaygın olarak kullanılan, uzun ömürlü kimyasallardır. Dayanıklılığı, yapışmaz ve su geçirmez özellikleri nedeniyle “muhteşem” bir icat olarak adlandırılsa da sonraki yıllarda ortaya çıkan bulgular, bu kimyasalın ne derecede tehlikeli olduğunu gözler önüne sermiştir. Doğada uzun süre kalarak toprak yapısının bozulmasına yol açmalarının yanı sıra; su, besin ve hava yoluyla insan vücuduna da geçmesi mümkündür.

Yaygın kullanım alanları düşünüldüğünde, insanların bu kimyasallara nasıl maruz kaldıklarını anlamak zor değildir. Araştırmalar, insanların aşağıdaki yollarla sonsuz kimyasallara maruz kalabileceğini göstermiştir: 

  • Mesleki maruziyet: Sonsuz kimyasalların üretildiği veya kullanıldığı yerlerde çalışan kişilerin soluma ve deri teması en yaygın maruziyet yollarıdır. 
  • Mesleki olmayan maruziyet: (Lindstrom ve diğerleri, 2011): 
  • i. Kirlenmiş (PFAS barındıran anlamında kullanılmıştır) su kütlelerinden balık yemek; 
  • ii. Kirlenmiş topraklarda, özellikle atık su arıtma tesislerinden biyokatı değişiklikleri alan tarım alanlarında yetişen mahsulleri yemek;
  • iii. Bebeklerin kontamine anne sütü tüketimi. Anne sütü, annenin kan dolaşımındaki PFAS’lerden kontamine olabilir; 
  • iv. Kirlenmiş suyun içilmesi, havanın solunması.

İnsan bedenine aktarımı sonrasında bu maddeler, şimdiye kadar tespit edilebildiği haliyle aşağıdaki sağlık sorunlarına sebep olmaktadır:

  • Gebe kadınlarda doğurganlığın azalması veya yüksek tansiyonun artması gibi üreme etkileri,
  • Çocuklarda düşük doğum ağırlığı, hızlanmış ergenlik, kemik varyasyonları veya davranış değişiklikleri dahil olmak üzere gelişimsel etkiler veya gecikmeler,
  • Prostat, böbrek ve testis kanserleri dahil olmak üzere bazı kanserlerin riskinde artış,
  • Azaltılmış aşı yanıtı da dahil olmak üzere, vücudun bağışıklık sisteminin enfeksiyonlarla savaşma yeteneğinin azalması,
  • Vücudun doğal hormonlarına müdahale,
  • Artan kolesterol seviyeleri ve/veya obezite riski.

PFAS bileşikleri doğada çok uzun süre kalabildikleri için ‘sonsuz kimyasallar’ olarak biliniyorlar. Maddeler, ürünlerden sızıp kanalizasyona ve oradan kanalizasyon arıtma tesislerine girebiliyor. Giysileri yıkarken veya sadece lavaboda bir şeyler yıkarken, PFAS’ları kanalizasyona gönderiyoruz. Ancak arıtma sistemleri çok eski olduğu için bunları temizleyemiyor; dolayısıyla kimyasallar buradan arıtılmadan çıkıp çevreyi daha geniş bir şekilde kirletebiliyorlar.

Tarım arazilerinde bulunan PFAS maddeleri, çamurlarla birlikte tarlalardan nehirlere taşınabiliyor. Fabrikalar ve çöp sahaları, sonsuz kimyasalların bulunduğu ve doğaya sızdığı diğer alanlardır. PFAS bileşikleri bu yollarla doğrudan içme suyuna da girebiliyor. Havada bulunuyor ve insan vücudunda kana karışıyor. 

Sonsuz kimyasallarla ilgili düzenlemeler bugüne kadar tek tek, tür bazında yapılıyordu; ancak artık gruplar halinde yapılması gerekiyor.

Ancak dünya çapında PFAS kısıtlamaları hala sınırlı. ABD’nin Maine eyaleti, 2030’dan itibaren geçerli olmak üzere, PFAS içeren ürünlerin satışını yasaklayarak dünyada bir ilki gerçekleştirdi. Maine’de PFAS’lar bu tarihten itibaren, kullanımının kaçınılmaz olduğu belirli tıbbi ürünler haricinde kullanılamayacak.

Aynı dönemde Almanya, Danimarka, Hollanda, Norveç ve İsveç, Avrupa Kimyasallar Ajansı’na (ECHA) PFAS’ı kısıtlama hedeflerini resmen bildirdi. Danimarka yakın zamanda fastfood ambalajları gibi, gıda ile temas eden kağıtlarda PFAS kullanımını yasakladı.

PFAS bileşenlerine dair temel problem, insanların yüksek düzeyde maddeye maruz kalmaması. Diğer bir deyişle, yüksek akut maruz kalma durumu, atıkların/üretim tesisilerinin yakınlarında yaşayan insanlar dışında, söz konusu değil. Ancak, maddeler çok kalıcı olduğundan, vücutta biriktirebiliyoruz. Dolayısıyla uzun vadede, sorun yaratabilecek düzeyde bileşen, vücudumuzda birikebilir.

Bugüne kadar PFAS kirliliğiyle ilgili tarihteki muhtemelen en büyük dava, Dark Waters isimli filme de ilham olmuştur. Dava süreci, 1951 ve 2003 yılları arasında neredeyse 800 ton özel tip kalıcı kimyasalın (PFAO) Dupont tarafından doğaya bırakılmasının anlaşılması üzerine gelişmiştir. Belgeler, şirketin on yıllardır bu maddelerin oldukça zehirli olduğunu bildiğini göstermektedir. Ancak şirket, eyalet düzeyinde veya federal düzeyde kimseyi bilgilendirmemiş ve bu kalıcı kimyasalları üretmeye ve ardından piyasaya sürmeye devam etmiştir. 

10 yılı aşkın süren hukuk mücadelesinin sonunda Dupont, grup davasındaki binlerce kişinin zararını karşılamak için 671 milyon dolar ödemeyi kabul etti.

İtalya ve Hollanda’daki buna benzer vakalar gözden kaçmadı ve PFAO gibi PFAS da AB, ABD ve Japonya’da yasaklandı. Yukarıda da belirttiğimiz üzere Almanya, Danimarka, Norveç ve İsveç gibi ülkeler, tür tür ele alıp belirli PFAS bileşenlerini yasaklamak yerine, 2030’a kadar tüm kalıcı kimyasalları aşamalı olarak kaldırmaya çalışıyor.

Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından hazırlanan ve kalıcı özellik göstermeleri sebebiyle çevre ve insan sağlığını olumsuz olarak etkileyen maddelerin kullanılmasına yasaklama ve sınırlama getiren Kalıcı Organik Kirleticilere ilişkin Stockholm Sözleşmesi, 17 Mayıs 2004 tarihinde yürürlüğe giren küresel nitelikli bir anlaşmadır. 

Sözleşme kapsamında, taraf ülkelerin;

  • Kalıcı organik kirleticilere ilişkin bir ulusal uygulama planı hazırlanması ve bu planın periyodik olarak güncellenmesi, 
  • Söz konusu kimyasalların stoklarının ve salınımlarının azaltılması veya ortadan kaldırılmasına yönelik önlemlerin alınması, 
  • Sözleşme kapsamında verilen özel muafiyetlerin kaydının tutulması ve verilerin düzenli olarak sözleşme sekretaryasına raporlanması, 
  • Kamuoyunun bilgilendirilmesi, bilinçlendirilmesi ve eğitimi faaliyetlerine dair yükümlülükleri yerine getirmeleri gerekmektedir. 

2009 yılında gerçekleşen COP-4’te (Taraflar Konferansı), Stockholm Sözleşmesi Ek B’de yer alan perflorooktan sülfonik asidi (PFOS), tuzlarını ve perflorooktan sülfonil florürü (PFOSF) listeleme kararı verildi.

Türkiye, toplam 179 ülkenin taraf olduğu Sözleşme’yi  23 Mayıs 2001 tarihinde imzalamış ve 12 Ocak 2010 tarihi itibariyle taraf olmuştur. Bu uluslararası sözleşmenin de dayanakları arasında yer aldığı Kalıcı Organik Kirleticiler Hakkında Yönetmelik, 14 Kasım 2018 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.

Sözleşme ile üstlenilen yükümlülükleri yerine getirmek ve Stockholm Sözleşmesi’nin AB nezdinde uygulama Tüzüğü olan “Kalıcı Organik Kirleticiler Tüzüğü“ne uyum sağlamak amacıyla, Kalıcı Organik Kirleticiler Yönetmeliği’nin revize edilmesine ihtiyaç duyulmuştur. Bu kapsamda, 25 Mart 2021 tarihinde Kalıcı Organik Kirleticiler Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Yönetmeliğin güncel halinde, PFAS bileşenlerinin kullanıldığı sektörler ve üreticiler için önümüzdeki birkaç yıl bakımından muafiyet tanındığı görülmektedir. Muafiyet sürelerinin önümüzdeki dönemlerde uzatılmaması ve kalıcı kimyasalların üretiminin tamamen engellenmesine yönelik hedefler belirlenmesi yerinde olacaktır.

Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı, Anayasa’mızın 56. maddesi ile tanınmış temel bir haktır. Bu maddede; çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevrenin kirlenmesini önlemek; Devletin ve vatandaşların ödevi olarak tanımlanmıştır. Ancak, bu hakkın etkin bir biçimde kullanılmasını engelleyecek adımları bizzat kendimiz atıyoruz. Sanayi Devrimi ile başlayan endüstrileşme sürecinde, kar maksimizasyonu odaklı zihniyet ve sözde insan yaşamını kolaylaştırma niyeti, gezegenimiz Dünya’nın yaşamı mümkün kılan eşiklerini giderek daha fazla zorluyor.

Yazımızın içerisinde de bahsettiğimiz Dark Waters isimli filmdeki bir sahne, aslında bu anlayışı tüm gerçekliğiyle yüzümüze vuruyor. Sahnede, teflon üretiminden zarar gören insanların ve diğer canlıların şirket tarafından “alıcı” şeklinde adlandırıldığı raporlar ele alınmaktadır. Raporlarda ‘alıcı’ların bir nesneymişçesine değerlendirilmesi karşısında, davanın avukatı Robert Bilott tarafından, bu kimyasallardan etkilenen bir çocuğun fotoğrafı şirket yetkililerine gösterilir ve “alıcı dediğiniz bu işte!” denilerek, bu kimyasalların gerçek canlılara zarar verdiğinin altı çizilir. Bu çerçevede, PFAS’ler karşısında, öncelikle bu konu hakkında bilinçlenmeye ve koruyucu hukuki düzenlemelere ihtiyacımız olduğu açık.

 

Görseller;

Arnold Boecklin – Island of the Dead, Third Version