Sözlü Sınavlarda Liyakat Krizi: Kamu Personel Seçiminde Keyfilik ve Hukuk Devleti (2025)

Sözlü Sınavlarda Liyakat Krizi: Kamu Personel Seçiminde Keyfilik ve Hukuk Devleti (2025)


Kamu personel seçimlerinde, özellikle sözlü sınavlarında yaşanan keyfilik nasıl değerlendirilmeli? Bu durum hukuk devleti ve toplumsal adalet için ne anlama geliyor?

Giriş: Altmış Yıllık Reform Çabalarının Başarısızlığı

Avukatlar mesleki deneyimlerinde, akademisyenler araştırmalarında, mağdur adaylar ise acı tecrübelerinde aynı gerçekle yüzleşiyor. Türkiye’de kamu personel seçimi sözlü sınav uygulamaları liyakat ilkesinden uzaklaşmış durumda. Ancak bu durum yeni bir gelişme değil, altmış yıllık reform çabalarının başarısızlığının sonucudur.

1963 MEHTAP, 1988-1991 KAYA, 2003 Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı ve İdari Usul Kanunu girişimleri hep aynı hedefe odaklandı: Kayırmacılığı sistemden çıkarmak ve liyakat ilkesini hayata geçirmek. Altmış yıl sonra hala aynı sorunlarla karşı karşıyayız.

Son dönemde yaşanan vakalar bu kronik başarısızlığın boyutlarını gözler önüne seriyor. Bir kamu kurumunda ÖSYM sınavı sonuçları ile mülakat sonuçları arasında matematiksel olarak açıklanamayan farklılıklar ortaya çıktı.

ÖSYM eleme sınavında 3.808 aday arasında 20. sırada yer alan bir aday sözlü sınavda elendi. Yazılı sınavda 118 aday arasında 8. olan adayın akıbeti de aynı oldu.

Daha çarpıcısı şu veriler: İlk üçe giren adayların tamamı mülakatta elendi. Yazılı sınavda 31-125 arası sıralardaki adayların yüzde 84’ü kazandı. Bu durum kamu sınavı manipülasyonu şüphelerini güçlendiriyor ve rastlantısal olma olasılığı matematiksel olarak ihmal edilebilir düzeyde.

Bu yazı, hukuk camiası ve mağdur adayların uzun süredir dile getirdiği kronik sorunu değerlendirmeye çalışıyor. Çünkü yaşanan durum salt bir personel politikası meselesi değil, altmış yıllık reform çabalarının neden başarısızlığa uğradığının ve demokratik toplum düzeninin temel dinamiklerinin çözülüşünün göstergesi olarak karşımızda duruyor.

Anayasal Çerçeve: Kamu Hizmetine Girme Hakkının Hukuki Temelleri

Kamu Hizmeti Üretim İlişkisi ve İşgücü Sorunu

Prof. Dr. Onur Karahanoğulları’nın temel analizi, kamu hizmeti işgücü konusunu üretim ilişkileri perspektifinden ele alır. “İdare etmek, üretimdir; büyük oranda hizmet ve ondan daha az mal üretmektir” tespiti, kamu personel seçimi sorununun temelini aydınlatır.

Prof.Dr. Onur Karahanoğulları

Kamu hizmeti, devletin piyasanın işleyiş kurallarından belli oranda bağışık kılarak üstlendiği mal ve hizmet üretimidir. Bu üretimde işgücünün kamu hizmetine bağlanması iki temel hukuksal biçimle gerçekleşir. Birincisi iş sözleşmesi yoluyla özel hukuk çerçevesinde eşitler arası özgür ilişki kurma, ikincisi ise kamu hukuku biçimleriyle hak ve yükümlülük ilişkisi oluşturma şeklindedir.

Karahanoğulları’nın çarpıcı tespiti şudur: “Gerçek içeriğe sahip olabilecek çalışma hakkı 70. maddede yer alandır.” Anayasa’nın 48. ve 49. maddelerindeki çalışma hakkı aslında bir sözleşme kurma özgürlüğüdür. Özel sektörde işverenin çalıştırmama hakkı bulunduğundan, çalışma gerçek bir hak değildir.

Gerçek Çalışma Hakkı: 70. Maddenin Özgün Niteliği

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 70. maddesi tamamen farklı bir yapı kurar. Anayasanın bu maddesi piyasanın eşit, özgür ve sözleşme hürriyetine dayanan hukuksal bağından farklı olarak, görevin gerektirdiği niteliklere sahip olan kişilere devletten çalıştırılmayı isteme hakkı tanır.

Aynı zamanda devlete de kamu hizmetinin üretimi için ihtiyaç duyduğu zamanlarda istemde bulunanlardan gerekli nitelikleri taşıyanları çalıştırma yükümlülüğü getirir.

Anayasa’nın 70/2. maddesi bu ilkeyi mutlak kılar: “Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez.” Bu hüküm liyakat ilkesini bireysel hakkın ötesine taşıyarak kamu hizmetinin etkinliğini garanti eden yapısal güvence haline getirir.

Siyasal Hak Olarak Kamu Hizmetine Girme

Kamu hizmetine girme hakkı sosyal ve ekonomik haklar arasında değil, siyasal haklar kategorisinde düzenlenmiştir. Bu, hakkın niteliğini belirleyen temel farktır. Sosyal-ekonomik haklar kapitalist toplumsal formasyonun hukuksal kurgusunu sağlarken, siyasal haklar siyasal alanın ve devletin kuruluşunun temel kurgusunu oluşturur.

Anayasa’nın 70. maddesi Türk vatandaşlığı, seçme-seçilme hakları, parti hakları, vatan hizmeti, vergi ödevi gibi diğer siyasal haklarla birlikte düzenlenmiştir. Bu düzenleme hakkın devletin kurucu unsurları arasında yer aldığını gösterir.

Devletin Çalıştırma Yükümlülüğü ve Kapitalist Üretim İlişkileri

Kamu hizmeti liyakat ilkesi açısından kritik nokta şudur: Hizmetin üretimi için işgücü ihtiyacı olduğu, bunun için talepte bulunulduğu, bu talebe yeterliliğe sahip kişilerin icabet ettiği durumlarda idarenin, piyasanın özel girişimcilerinden farklı olarak istihdam bağını kurmak konusunda bir özgürlüğü yoktur. Bu anayasal güvence, sözlü sınavların keyfiliğe dönüşmesinin neden anayasaya aykırı olduğunu açıklar.

Karahanoğulları’nın analizi çalışma hakkı kavramının ikiliğini ortaya koyar. Özel sektörde çalışma bir “sözleşme kurma özgürlüğü” olarak kalırken işverenin çalıştırmama hakkı bulunur. Eşitler arası özgür ilişki kurgusu altında gerçekte işçi için emeğini satmama özgürlüğü yoktur. Kamu hizmetinde ise gerçek anlamda çalışma hakkı söz konusudur, devletin çalıştırmama hakkı bulunmaz.

Kimse, herhangi özel girişimciye kendisini çalıştırmak zorunda olduğunu çünkü çalışmanın hakkı olduğunu ileri süremez. Buna karşılık, kişi, hizmet üretmek için işgücüne ihtiyacı olan bunun için talepte bulunan devlete karşı, işin özelliklerini taşıdığı oranda bu talepte bulunabilir” tespiti, devlet işveren özgürlüğünün piyasa mantığına ait olduğunu, kamu hizmetine ait olmadığını gösterir.

Sözlü Sınav Sorunları: Amaç Sapması ve Manipülasyon

Meşru Amaç ile Fiili Kullanım Arasındaki Uçurum

Sözlü sınav amacı görevin gerektirdiği nitelikleri objektif olarak değerlendirmek olmalıdır. İletişim becerisi, stres altında karar verme yetisi, temsil kabiliyeti bu kapsamda yer alır. Ancak pratikte üç farklı amaçla karşılaşıyoruz:

  • İstenen adayları seçmek,
  • istenmeyen adayları elemek ve
  • her iki amacı birden gerçekleştirmek.

Her üç amaç da anayasaya aykırı sözlü sınav uygulaması oluşturur çünkü hiçbiri liyakat ilkesine dayanmaz. Modern kamu personeli teorisinde vurgulanan “serbest seçim aracına dönüştürülme” sorunu tam da burada ortaya çıkar. Yazılı sınavın objektif sonuçları, mülakatta kayıt altına alınmayan değerlendirmelerle geçersizleştirilebilir. Bu durum takdir yetkisinin sınırlarını aşarak keyfiyete dönüşür.

Danıştay Standardları: 2025/17 Sayılı İçtihat Kararı

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 14 Nisan 2025 tarih, Esas No: 2025/9, Karar No: 2025/17 sayılı kesin kararı ile sözlü sınav objektiflik standartları belirledi. Bu karar farklı bölge idare mahkemelerinin çelişkili kararları üzerine verildi.

Kararın konusu Diyanet İşleri Başkanlığı vekillikten kadroya geçiş sözlü sınavları olurken, hukuki dayanağı 2576 sayılı Kanun’un 3/C maddesinin 4. fıkrasının (c) bendiydi. Farklı Bölge İdare Mahkemelerinin benzer olaylarda farklılaşan kesin kararları arasındaki aykırılık nedeniyle bu düzenleme gerekli görüldü.

Danıştay’ın belirlediği zorunlu standartlar şu şekilde sıralanabilir:

  • Sınav komisyonunca sınavda sorulacak soruların önceden hazırlanması ve tutanağa bağlanması,
  • her adaya sorulan soruların kayda geçirilmesi,
  • adayların verdiği yanıtlara hangi komisyon üyesince hangi notun takdir edildiğinin tutanakta ayrı ayrı gösterilmesi.

Kararın gerekçesinde net bir şekilde ifade edilmiştir:

Sözlü sınav öncesinde, sınav komisyonunca sınavda sorulacak soruların önceden hazırlanması ve tutanağa bağlanması, her adaya sorulan soruların kayda geçirilmesi ve adayların verdiği yanıtlara hangi komisyon üyesince, hangi notun takdir edildiğinin tutanakta ayrı ayrı gösterilmesinin, sözlü sınavın nesnelliği ve yargısal denetimin gerçekleştirilmesini sağlamak için gerekli olduğu..

Danıştay 657 sayılı Kanun’un 3. maddesindeki liyakat ilkesi temelinde, kamu hizmetlerine girmede, sınıflar içinde ilerleme ve yükselmede işin ehline verilmesi sisteminin eşit uygulanması gerektiğini vurguladı. Karar ayrıca sözlü sınavların “hukuka uygunluk karinesi“nden yararlandığını, ancak bu karineinin ancak yargısal denetime imkan tanıyan usulle işletebileceğini açıkladı.

Bu Danıştay içtihat kararı artık tüm kamu kurumları için bağlayıcı standart oluşturuyor. Ancak kamu kurumları sözlü sınav uygulamalarında bu standartlar yaygın şekilde ihlal ediliyor.

Sistem Kuramı Analizi: Luhmann’ın Hukuk Sistemi Yaklaşımı

Otopoiesis ve Sistemsel Kapanma Sorunu

Kaynak; https://tr.wikipedia.org/wiki/Niklas_Luhmann

Alman sosyolog Niklas Luhmann‘ın sistem kuramı modern toplumun karmaşıklığını açıklamak için güçlü bir araç sunar. Toplum, özerk alt sistemlerin bütününden meydana gelir. Hukuk sistemi, siyaset sistemi, ekonomi sistemi kendi iç kodlarına göre işler ve kendi anlam evrenini yaratır.

Otopoiesis kavramı sistemlerin kendilerini kendi iç süreçleriyle üretmesi anlamına gelir. Hukuk sistemi otopoiesis kuralına göre kararlarını yalnızca hukuki/hukuka aykırı ayrımına göre üretir. Bu kod, sistemin yalnızca içsel gerekçelere dayalı olarak karar üretmesini sağlar. Dış dünyadan gelen etkiler, ancak hukukun iç mantığına çevrilebildikleri ölçüde sisteme girebilir.

Ancak kamu personel alımı sözlü sınav uygulamalarında hukuk sistemi bu kapalı yapısını koruyamıyor. Siyasal sistemin kodları devreye giriyor: kayır/dışla, yakın/uzak ayrımları. Sözlü sınavlarda adaylara farklı sorular sorulması, cevapların kayıt altına alınmaması, puanların gerekçesiz verilmesi gibi durumlar hukuki sistem meşruiyet kaybına yol açar.

Sistem Kolonizasyonu ve İşlevsel Ayrışmanın Çöküşü

Luhmann sistem kolonizasyonu kavramı bu durumu açıklar. Hukuk, siyasal sistemin amaçlarını gerçekleştiren araç haline gelir. İçsel mekanizmalar devre dışı kalır ve sistem kendi kodunu işletemez hale gelir.

Luhmann işlevsel farklılaşma teorisine göre modern toplum her sistemin kendi işlevine yoğunlaşmasıyla düzenlenir. Yapısal kuplaj sistemler arası sağlıklı ilişkiyi sağlar. Sözlü sınav yapısal kuplaj bozukluğunun tipik örneğidir. Hukuk sistemi dış baskılar altında karar verirken siyasal sistem hukuki forma bürünmeden nüfuz eder. Bu durum yalnızca bireysel adaletsizlik üretmez, hukuki sistemin meşruiyetini de zedeler.

Luhmann’ın hukuk sistemi yaklaşımında meşruiyetin kaynağı toplumsal rıza değil, sistemin kendi içinde karar üretme kapasitesidir. Bu kapasitenin işlemesi

  • gerekçelendirme,
  • şeffaflık ve
  • gözlenebilirlik, denetlenebilirlik,

kurallarına bağlıdır. Gerekçelendirme kuralına göre her hukuki karar önceki kararlarla ilişki içinde açıklanmalı ve içsel tutarlılık taşımalıdır. Şeffaflık kuralı hukukun kararlarını yalnızca üretmekle kalmayıp bu kararların gözlemlenebilir olmasını gerektirir. Denetlenebilirlik kuralı sistemin kendi işleyişine dışarıdan yargı yoluyla müdahale edilebilmesinin meşruiyetin sürekliliği açısından zorunlu olduğunu ifade eder.

Matematiksel Anomali ve Usuli İhlal Analizi

Sistematik Keyfilik Göstergeleri ve Danıştay Kararında İncelenen Vakalar

Bahsi geçen kamu kurumu sınavı verilerinde sistematik keyfiliğin ölçülebilir göstergeleri ortaya çıktı. Objektif başarı ile subjektif sonuç karşılaştırması şu sonuçları gösteriyor: ÖSYM sınavında ilk yirmi sıraya girenlerin yalnızca yüzde onu kazandı, ilk üç sıradaki adayların tamamı elendi, otuz bir ile yüz yirmi beş arası sıralardakilerin yüzde seksen dördü başarılı oldu. Bu durumun rastlantısal olma olasılığı matematiksel olarak ihmal edilebilir düzeyde.

Danıştay 2025/17 Sayılı Kararında incelenen Diyanet İşleri Başkanlığı vekalet sınavlarında tespit edilen sorunlar kapsamında incelenen mahkemelerden Giresun İdare Mahkemesi şu tespiti yaptı: “Sözlü sınavın hukuka uygunluk denetiminin Anayasa’nın 125. maddesinde belirlenen hukuki sınırlar içinde yapılmasına olanak tanınmadı“.

Zonguldak İdare Mahkemesi ise şu sonuca vardı: “Sınav komisyonu tarafından sorulacak soruların önceden hazırlanmadığı, davacıya hangi soruların sorulduğunun idarece ortaya konulamaması yapılacak yargısal denetimi olanaksız kılıyor“.

Bu sözlü sınav usul ihlali örnekleri sadece teknik eksiklik değil, anayasal güvencenin sistematik atlanması anlamına gelir.

Sadakat İlkesi ve Kurumsal Sorumluluk

Anayasal Bağlılık Yükümlülüğü ve Sistem Kuramı

Prof. Dr. Onur Karahanoğulları sadakat ilkesini özel olarak vurgular. Anayasa’nın 129. maddesi ve Devlet Memurları Kanunu’nun 6. maddesi çerçevesinde kamu görevlilerinin yalnızca hukuka değil, anayasa ve yasalara bağlılık temelinde davranma yükümlülüğü vardır.

Sınav kurulu üyelerinin üst iradeden gelen talimatla hareket etmesi bu yükümlülüğü zedeler. “Anayasa ve yasalar dışında başka otoriteye bağlı kişinin, aldığı emirleri uygulaması bile sadakat yükümlülüğü ihlalidir” değerlendirmesi Luhmann sistem kuramıyla da örtüşür. Sistemin dışsal kodlara göre işlemeye başladığında otopoiesis kaybına uğrayacağı yönündeki uyarıyı destekler.

Yargısal Denetim ve Delil Sorunu

Adil Yargılanma Hakkı ve İdari İşlem Unsurları

Anayasa’nın 36. maddesi “adil yargılanma hakkı” ve 141. maddesi “etkili yargısal denetim” ilkesi gereği delil toplanması zorunludur. Mevcut sözlü sınav uygulamasında genellikle sadece puanlar tutanağa geçiyor. Hangi soruların sorulduğu, nasıl cevap verildiği, hangi gerekçelerle puanlandık gibi bilgiler kayıt altına alınmıyor. Bu durum yargısal denetimi imkansız hale getiriyor ve sözlü sınavları “kara kutu”ya dönüştürüyor.

İdari işlem unsurları açısından ciddi sorunlar görülüyor. Yetki unsuru bakımından komisyonlar yasal sınırları aşıyor, şekil unsuru açısından yönetmelik hükümlerine uyulmuyor, sebep unsuru bağlamında objektif kriterlere göre başarılı adaylar gerekçesiz eleniyor, amaç unsuru perspektifinde liyakat yerine tercihli seçim yapılıyor.

Karşı Argüman Analizi: Eleştirilere Yanıtlar

“Sözlü Sınavlar Vazgeçilmez Değerlendirme Aracıdır”

Sözlü sınavların savunucuları, iletişim becerisi, stres yönetimi ve kişilik özelliklerinin ancak yüz yüze görüşmeyle ölçülebileceğini savunur. Bu argüman kısmen doğrudur, ancak mevcut uygulama bu meşru amacı gerçekleştirmekten uzaktır.

Danıştay’ın 2025/17 sayılı kararında incelenen vakalarda görüldüğü üzere, sözlü sınavlar standartlaştırılmış sorular ve objektif kriterler olmadan yapılıyor. İletişim becerisini ölçmek için bile bilimsel yöntemler gerekir.

Çözüm sözlü sınavları kaldırmak değil, Danıştay’ın belirlediği standartlara uygun hale getirmektir: Önceden hazırlanmış sorular, kayıt sistemi, şeffaf puanlama kriterleri.

“Teknoloji İnsan Faktörünü İhmal Eder”

Yapay zeka destekli değerlendirme önerisine karşı “teknolojinin insan ilişkilerini yok saydığı” eleştirisi getirilir. Bu endişe anlaşılabilir, ancak mevcut sistemin “insan faktörü” kayırmacılık ve önyargı üretmektedir.

Yapay zeka önerisi tüm pozisyonlar için değil, pilot uygulamalar ve standardizasyon gerektiren alanlar için geliştirilmelidir. Üst düzey yönetici atamalarında insan etkileşimi gerekebilir, ancak temel memur alımlarında objektif kriterler öncelikli olmalıdır.

Ayrıca AI sistemleri sesli yanıtları analiz ederek iletişim kalitesini, konuşma akıcılığını ve konuya hakimiyeti objektif parametrelerle ölçebilir. Bu, şu anki “komisyon üyesinin o günkü ruh hali“ne dayalı sistemden çok daha güvenilirdir.

“Reform Maliyeti Çok Yüksektir”

Standardizasyon, kayıt sistemleri ve teknolojik altyapının maliyetli olduğu argümanı ekonomik gerekçelerle eleştirilebilir. Ancak mevcut sistemin maliyeti çok daha yüksektir.

OECD araştırmalarının gösterdiği gibi, liyakatsizlik uzun vadede kamu harcamalarının verimsizliğine yol açar. Yanlış personel seçimi, düşük performans, hizmet kalitesinde azalma ve yeniden işe alım maliyetleri reform maliyetinin kat kat üzerindedir.

Pilot uygulamalarla başlayarak maliyetler kademeli olarak yönetilebilir. Merkezi soru bankaları bir kez oluşturulduktan sonra tüm kurumlar tarafından kullanılabilir, bu da ölçek ekonomisi sağlar.

“Mevcut Sistem Zaten Denetleniyor”

İdarenin kendi denetim mekanizmaları yeterlidir” argümanı, sistemin kendini denetleyebileceği varsayımına dayanır. Ancak bu yaklaşım Luhmann’ın sistem kuramında açıklanan “sistem kolonizasyonu” sorununu görmezden gelir.

Sözlü sınav komisyonları genellikle aynı kurumun üyelerinden oluşur ve üst yönetimin baskısı altında kalabilir. Karahanoğulları’nın vurguladığı “sadakat ilkesi” çiğnenir çünkü komisyon üyeleri anayasa ve yasalar yerine kurumsal emirlere bağlı hareket eder.

Bağımsız denetim mekanizması ve şeffaflık zorunluluğu bu sorunu çözebilir. Danıştay kararının uygulanması için merkezi bir izleme sistemi gereklidir.

Bu karşı argümanların analizi gösteriyor ki, sözlü sınav reformu teknik bir düzenleme değil, demokratik yönetişimin güçlendirilmesi için gerekli bir adımdır.

Çözüm Önerileri: Reform Stratejisi

Teknolojik Çözümler: Yapay zeka sistemleri ses analizi, konuşma akıcılığı, cevap tutarlılığı gibi objektif parametrelerle değerlendirme yapabilir. Pilot uygulamalar temel memur alımlarında başlatılmalı.

Reform Stratejisi: Merkezi standartlar, kayıt zorunluluğu, bağımsız denetim ve teknolojik entegrasyon aşamalı olarak uygulanmalı. Bu, Türkiye’nin demokratik dönüşümünün vazgeçilmez parçasıdır.

Çok Boyutlu Kriz: Toplumsal Güven ve Kamu Yararı

Sözlü sınav liyakat ihlali idari kapasite zayıflamasına yol açar. En nitelikli adaylar yerine başka kriterlere göre seçilen personel istihdam edilir ve kamu hizmeti kalitesi doğrudan zarar görür.

Kurumsal güven toplumsal refahın temel taşıdır. Kamu kurumları güven kaybı geniş etkilere yol açar: Vergi ödeme isteğinde azalma, kamu politikalarına destek kaybı, sosyal uyumda bozulma.

Ötesinde, sözlü sınavlardaki subjektif kriterler genellikle sosyal sermayeye, bağlantılara, belirli gruplara mensup olmaya dayanır. Bu durum toplumsal hareketliliği engeller ve sosyal adaletsizliği yeniden üretir.

Sonuç: Hukuk Devleti ve Toplumsal Değişimin Aynası

Sözlü sınav adaletsizliği Türk kamu yönetimindeki derin yapısal sorunların kristalleştiği alandır. Bu durum yalnızca personel politikası meselesi değil, devlete duyulan güveni, kamu hizmetinin kalitesini, toplumsal adaleti zedeleyen çok boyutlu krizdir.

Bu deneyim Türkiye’nin modernleşme serüvenindeki çözülemeyen yapısal sorunların tezahürüdür. Hukuk devleti ilkesinin hayata geçirilememesi, kurumsal güven tahribatı, sosyal adaletsizlik yeniden üretimi, meritokratik değerlerin aşınması gibi temel problemler sözlü sınav uygulamalarında somut karşılığını buluyor.

Esas yapılması gereken hukuk sistemini yeniden kendi içsel kodlarına kavuşturulması ve kamu hizmetinin anayasal bağlılığına döndürülmesidir. Bu durum mevzuat düzenlemeleri, yargısal denetimin etkinleştirilmesi, teknolojik çözümlerin hayata geçirilmesi ve hesap verebilirlik mekanizmalarının kurulmasını gerektirir.

Kamu hizmetine girme hakkının gerçek anlamını kazanabilmesi için sözlü sınav şeffaflık, kayıt, objektiflik, denetlenebilirlik koşulları sağlanmalıdır. Ancak bu koşullarda objektif personel seçimi sistemi işleyebilir ve hukuk devleti ilkesi korunabilir.

Sözlü sınav krizi yalnızca hukuki mesele değil, aynı zamanda Türkiye’nin demokratik gelişim sürecindeki en temel sorunlardan birinin görünür kılındığı alandır. Bu nedenle sözlü sınav reformu Türkiye’nin demokratik dönüşümünün vazgeçilmez parçası olarak görülmelidir.

Hukuk devleti ancak liyakatle mümkündür.