Danıştay’dan Memur Sendikalarının Dava Ehliyetini Genişleten Karar

Danıştay’dan Memur Sendikalarının Dava Ehliyetini Genişleten Karar


4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu çerçevesinde faaliyet yürütmekte olan kamu görevlileri sendikalarının üyelerini temsilen dava ehliyetleri zaman zaman tartışma konusu olmaktadır. Sosyal hakların içerik itibariyle siyasal değerlendirmelere açık görünen yapısı, temel sosyal haklardan olan sendikal örgütlenme hakkının uygulamasında değişen yorumları gündeme getirebilmektedir.

Ötesinde, kamu görevlileri sendikacılığının iktidar gücü ile şekillendirilmek istenmesi ve bunun sonucunda, iktidarda olan siyasi çizgiye yakın sendikanın güç kazanması, sendikal faaliyetlerin hukuk süreçleri ile sınırlı yürütülmesine sebep olmaktadır. Sendikal mücadelenin “meşruiyet” kısmını görmezden gelen bu “salt hukuki” mücadele çizgisi, sendikal rekabetin davalar üzerinden yürütülmesine, sendikaların örgütlenme çabalarında üyeler adına açılan davaların giderek ağırlık kazanmasına ve nihayetinde idari yargıda giderek artan bir dava sayısına sebep olmaktadır.

2004 yılında İdare Mahkemeleri’ndeki toplam dava sayısı 187.085 (yüz seksen yedi bin seksen beş) iken 2014 yılında bu rakam 259.830’a (ikiyüz elli dokuz bin sekizyüz otuz) çıkmıştır. Dönemsel bazı davalar dışarıda bırakıldığında bu dava yükünün önemli bir kısmının kamu görevlileri ile ilgili davalar olduğunu söylemek mümkün. (Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü verilerine göre, 2014 yılında karara bağlanan 167 bin dosyadan yaklaşık olarak 76 bini kamu görevlileri ile ilgilidir. Verilere ulaşmak için adli sicil)

Bu durum, kamu görevlileri sendikalarının dava ehliyetinin salt bir örgütlenme hakkı meselesi olmadığını, aynı zamanda dava ekonomisPeople_695069--tojpeg_1429200777548_x2i, hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma ilkesi ile de ilgili olduğunu göstermektedir. Sendikaların, üyelerin tek tek (bireysel) olarak açacağı davaları kurumsal/tüzel kişilik olarak açıp yürütebilmeleri çok daha olumlu sonuçlar doğuracaktır.

Buna karşın, Danıştay uzunca bir süre, dava ehliyetini dar yorumlayan bir çizgi geliştirmiştir. Haksen Konfederasyonu’na bağlı Büro Haksen Sendikası tarafından Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) bünyesinde çalışan bazı üyelerin hakları için açılan davayı değerlendiren Danıştay 5.Dairesi, oyçokluğuyla verdiği 05.04.2013 tarihli karar ile,

kamu görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal ve mesleki hak ve menfaatlerinin korunması koşulunun bulunması gerektiği tartışmasız olup; mensuplarının tümünü ancak ortak çıkarlar doğrultusunda temsil etme yetkisine sahip olan davacı Sendikanın, üyelerinin ancak bir kısmını ilgilendiren bireysel işleme karşı asil olarak dava açma ehliyeti bulunmamaktadır..

diyerek davanın ehliyet yönünden reddi gerektiğini hükme bağlamıştır. Dava ehliyetini “teknik” bir yaklaşımla ciddi bir şekilde sınırlandırmak anlamına gelen bu karara İdare Mahkemesi’nin uymaması üzerine uyuşmazlık Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu önüne gelmiştir. Davayı değerlendiren Kurul 04.06.2015 tarihli kararıyla, sendikanın dava ehliyeti olduğunu şu gerekçe ile kabul etmiştir;

.. davacı sendikanın 4688 sayılı Kanun’da yer verilen “ortak hak ve menfaatlerin izlenmesi” ifadesi kapsamında sadece tüm üyelerinin değil bir kısım üyelerinin menfaatini ilgilendiren konularda da dava açma hakkına sahip olduğu, öte yandan iptal davalarında ön koşul olan menfaat ilişkisinin iptal davasının içtihat ve doktrinde kabul gören hukukun üstünlüğünün sağlanması yoluyla idarenin hukuka bağlılığının ve sonuçta hukuk devleti ilkesinin gerçekleştirilmesi amacına hizmet edecek şekilde yorumlanması gerektiği hususları birlikte değerlendirildiğinde, davacı sendikanın 4046 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde davalı idareye ataması yapılan üyeleri açısından bakılmakta olan davada kişisel ve güncel menfaatinin dolayısıyla dava açma ehliyetinin bulunduğunun kabulü gerektiği..

Bu karar, pek çok Sendika açısından üyelerini temsilen daha geniş bir çerçevede dava açma hakkı tanıdığı gibi, üyeler tarafından tek tek açılacak pek çok dava yerine tek bir dava ile aynı sonuca ulaşılmasını sağlayarak yargının üzerindeki dava yükünü de azaltabilecek niteliktedir.