Planlanmış Bir Alanda Uzun Süre Parselasyon İşlemi Yapılmaması Mülkiyet Hakkının İhlalidir…
Sakinlerinin ortak, temel ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan, buna göre yetki ve görevleri belirlenen belediyelerin en önemli faaliyet alanlarından birisi de imar işleridir. Yerleşim yerleri ve bu yerlerdeki yapılaşmaların plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun teşekkülünü sağlamak amacıyla 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 7 ve 8 inci maddelerinde belirli koşulları taşıyan belediyelere imar planı hazırlama ve uygulama yükümlülüğünün getirilmiş olması bunun göstergesidir.
Parselasyon (İmar Uygulaması)
Hal böyle olmakla birlikte, kentlerin hızlı ve plansız bir şekilde büyümesi, bu tür düzenleme ve uygulamalarla büyük rantlar elde edilebilmesinin mümkün olması gibi sebeplerle, çoğu yerel yönetim planlama ve imar uygulamalarının gereklerinden kaçınmaya çalışmaktadır. Ciddi bir hazırlık ve tasarım olmaksızın gündeme getirilen imar planlarının akabinde parselasyonun (imar uygulaması) süresinde yapılmaması da plan bölgesinde taşınmazı bulunan kişi ve kurumlar açısından belirsizlik ve ciddi hak kayıpları gündeme getirmektedir.
Yakın zamana kadar, imar planları yürürlüğe sokulmuş bölgelerde planın uygulanması için imar programlarının hazırlanması ve parselasyon işlemlerinin tamamlanması konusunda belediyelerin takdir yetkisi olduğunu, planlı bir bölgede imar uygulaması tesisi için belediyelerin yargı kararı ile işlem yapmaya zorlanamayacağını kabul etmekte olan Danıştay, güncel kararlarıyla içtihat değişikliğine gitmiştir.
1985 yılında onaylanan imar planı uyarınca, plan bölgesinde taşınmaz sahibi olan kişilerin parselasyon işlemi yapılmasına dair 2013 yılında ilgili belediyeye yaptıkları başvurunun reddi üzerine açılan davada verilen 22.06.2021 tarihli Danıştay kararı bu içtihat değişikliğinin bir örneğidir.
Danıştay’dan İçtihat Değişikliği
İzmir 5.İdare Mahkemesi tarafından “imar mevzuatında idareleri parselasyon yapmaya zorlayan herhangi bir hüküm bulunmadığı gibi parselasyon yapılması konusunda idarelerin yargı kararı ile zorlanmasına da olanak bulunmadığı” gerekçesiyle davanın reddedilmesi üzerine uyuşmazlığı ele alan Danıştay 6.Dairesi, her ne kadar 4.4.2019 tarihli kararı ile davacıların temyiz isteğini reddedip ret kararı onamışsa da, karar düzeltme istemi üzerine yeniden yaptığı inceleme sonucunda verdiği 2019/20345 E. 2021/8643 K. sayılı karar ile “planlanmış bir alanda uzun süre parselasyon işleminin yapılmamasını mülkiyet hakkının ihlali” olarak değerlendirerek, ret kararını bozmuştur.
Anayasa’nın mülkiyet hakkını düzenleyen 35.maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Ek 1 nolu Protokol’ün “mülkiyetin korunması” başlıklı 1.maddesine atıf yapılan kararda; 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 10.maddesi hükmü gereği, belediyelere; imar planının yürürlüğe girmesinden itibaren en geç 3 ay içerisinde imar programının hazırlama, yatırımcı kuruluşlara; imar planlarında kamu hizmetlerine ayrılan arsaları imar programı süresi içerisinde kamulaştırma, yetkili idari makamlara kamulaştırmaya ilişkin ödeneği yatırımcı kuruluş bütçesine koyma yükümlülükleri getirildiği belirtilmiştir.
Kanun’un 10.maddesinde yapılan düzenlemenin; kamu yararı adına fedakarlığa katlanmak durumunda kalan taşınmaz maliklerinin mülkiyet haklarının ihlal edilmesi sonucunu doğuracak şekilde uzun süre taşınmazlarının imar programlarına alınmadan bekletilmesini engellemek olduğunu ifade eden Danıştay 6.Dairesi, belediyelere, belirtilen sürede işlem yapma konusunda takdir yetkisi tanınmadığını da vurgulamıştır.
İmar planlarının uygulanmasına yönelik parselasyon işlemlerinin hayata geçirilmesinde “kamusal yarar” bulunduğu gözetildiğinde, 1985 yılında onaylanan imar planlarının üzerinden 30 yıl geçtiği halde parselasyon işlemi yapılmaması yoluyla oluşturulan belirsizliğin, kişisel yarar ile kamu yararı arasındaki dengeyi bozarak mülkiyet hakkını kullanılamaz hale getirdiğini kabul eden Danıştay 6.Dairesi, İmar Kanunu’nun, 2019 yılında değiştirilen 13.maddesi ve 22.02.2020 tarihinde yürürlüğe giren Arsa ve Arazi Düzenlemeleri Hakkında Yönetmelik hükümleri gereği, mevzuatta öngörülen süreler içerisinde imar planlarına uygun parselasyon işlemi yapılması belediye açısından zorunluluk haline geldiği, bu nedenle başvuru üzerine parselasyon işlemi yapılması gerekirken, isteğin reddinin yerinde olmadığı hüküm altına alınmıştır.
Vatandaşları belediyenin insafına terk eden, yıllarca mülkiyet hakkından tam bir şekilde yararlanılmasını engelleyen, çoğu durumda emlak vergisinin de ilgili belediye tarafından hukuka aykırı olarak, tam alınmaya devam edildiği, oluşturulan belirsizlik ile her tür spekülasyona zemin hazırlayan mevcut kötü uygulamaya yargının yerinde müdahalesi anlamına gelebilecek bu yaklaşım önemlidir.
Yine 2019 yılında, İmar Kanunu’nun “parselasyon planlarının hazırlanması” başlıklı 18.maddesine “(Ek fıkra:4/7/2019-7181/9 md.) Belediye veya valiliğin; parselasyon planlarını, imar planlarının kesinleşme tarihinden itibaren beş yıl içinde yapması ve onaylaması esastır. Parselasyon planı yapmamaları sebebiyle doğacak her türlü kamulaştırma iş ve işlemlerinden belediyeler veya valilikler sorumludur” hükmünün eklenmiş olması da süresi içinde imar uygulaması yapılması esasını kuvvetlendirirken, bu yükümlülüğün ihlali halinde hem kurumsal hem de bireysel sorumluluğu gündeme getirmiştir.
Görseller;
Michael Brosilow
@RPBW