
Çevre Hukuku Türkiye: İtalya’dan Dersler, Ekomafya Tehdidi ve 2025 AİHM Kararı
Plastik Çağının Hesaplaşması
Haziran 2025’te Güney Kore’de düzenlenecek Dünya Çevre Günü’nün teması, sanki bir manifesto gibi yükseliyor: “Plastik kirliliğine son!” Bu çağrı, artık sadece çevreci aktivistin değil, uluslararası hukukun da gündeminde. Çünkü geride bıraktığımız on beş yıl, çevre hukukunun en radikal dönüşümüne tanık oldu.
İtalya, bu dönüşümün öncülerinden birisi konumunda. 2015’ten bu yana yaşanan değişim, sadece yasal metinlerin güncellenmesi değil—devletin çevreye karşı sorumluluğunun yeniden tanımlanması. Türkiye ise bu süreçte hem gözlemci hem de doğrudan etkilenen taraf. Özellikle de İtalya’nın sıkılaştırdığı önlemler sonucu “ekomafya” denen organize çevre suçlarının yeni hedefi haline gelirken.
430 milyon ton. Bu, dünyanın yıllık plastik üretimi. Bunun üçte ikisi, kısa sürede atığa dönüşüyor ve okyanuslardan besin zincirine, her yere sızıyor. Artık bu sadece bir çevre sorunu değil—varoluşsal bir tehdit olarak görülüyor. Ve bu tehditle mücadelede hukuk, geleneksel araçlarının yetersizliğini kabul ederek köklü bir değişim geçiriyor.
İtalya’nın Çevre Hukuku Devrimi
2015: Cezasızlığın Sonu
19 Mayıs 2015 tarihi, İtalyan çevre hukuku açısından bir milat. Bu tarihte yürürlüğe giren 68/2015 sayılı Kanun, çevreye karşı işlenen suçlarda cezasızlık dönemini resmen sona erdirdi. İtalya’nın en büyük çevre örgütü olan Legambiente Derneği‘nin—1980’de kurulan ve “ekomafya” terimini literatüre kazandıran sivil toplum örgütü—21 yıllık ısrarının meyvesi olan bu reform, daha önce idari para cezasıyla geçiştirilen birçok fiili ağır ceza gerektiren suç kategorisine taşıdı.
İtalyan Ceza Kanunu’na eklenen 452-bis ile 452-decies arasındaki maddeler, çevre suçlarını sistematik biçimde tanımladı. Çevrenin kasten kirletilmesi artık 2-6 yıl hapis, çevre felaketi ise 5-15 yıl hapis cezasını gerektiriyordu. Bu, aynı zamanda çevresel zararın “kaza” olmadığının, kasıtlı tercihler sonucu oluştuğunun hukuki itirafıydı.
Reformun önemli bir tamamlayıcısı 2018’de geldi. 2001’den beri Çevre Kanunu’nda düzenlenen “yasadışı atık ticareti” suçu, 452-quaterdecies maddesiyle Ceza Kanunu’na taşındı. Bu transfer, ekomafya denilen olgunun artık münferit olaylar değil, sistematik bir suç ekonomisi olarak ele alınması gerektiğini vurguluyordu.
2022: Anayasal Devrim
8 Şubat 2022, belki de İtalya Cumhuriyeti tarihinin en önemli anayasa değişikliğine tanık oldu. Senato’da sadece 1 karşı oy, 6 çekimser oyla kabul edilen değişiklik, çevre korumasını anayasal bir ilke haline getirdi.
Anayasa’nın 9. maddesine eklenen “gelecek nesillerin çıkarları doğrultusunda çevre, biyolojik çeşitlilik ve ekosistemlerin korunması” ibaresi, devrimci bir yaklaşımı temsil ediyordu. Hukuk ilk kez, henüz doğmamış nesillerin haklarını anayasal güvence altına alıyordu. Bu, nesiller arası adalet kavramının hukuki sistemin merkezine yerleşmesi anlamına geliyordu.
Anayasa’nın 41.maddesindeki değişiklik ise ekonomik sisteme doğrudan müdahale niteliğindeydi. “Sağlık ve çevreye zarar verecek şekilde gerçekleştirilemez” hükmü, neo-liberal büyüme paradigmasına anayasal bir sınır getiriyordu. Artık kâr maksimizasyonu, çevresel sürdürülebilirlik ilkesinin altında kalacaktı.
2025: AİHM’in Tarihi Kararı
30 Ocak 2025’te açıklanan Cannavacciuolo ve Diğerleri v. İtalya kararı, çevre hukukunda yeni bir çağ başlattı. AİHM, Terra dei Fuochi bölgesindeki yaygın kirlilik nedeniyle İtalya’yı yaşam hakkını ihlal etmekle suçlu buldu.
Karar üç temel değişiklik getirdi. Birincisi, çevresel kirliliği doğrudan yaşam hakkının ihlali olarak tanımladı. Bu artık “rahatsızlık” değil, temel insan hakkının çiğnenmesiydi. İkincisi, devletlerin organize suç örgütlerinin çevresel zararlarından sorumlu olduğunu tescil etti. Üçüncüsü, çevresel bilgiye erişimi temel hak olarak kabul etti.
Bu karar, Campania’daki 2.9 milyon kişiyi “yaşam hakkı ihlal edilen” statüsüne yükseltti ve devletlerin çevre koruma yükümlülüklerini yeniden tanımladı.
Ekomafya: Organize Suçun Yeni Yüzü
Karanlık Ekonominin Boyutları
“Ekomafya” terimi 1990’larda Legambiente’nin sözlüğüne girdiğinde, henüz gelecekteki boyutları kestirilemiyordu. TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nden Dr. Duygu Çağlar Doğan‘ın “Organize Çevre Suçlarının Faili: EKOMAFYA” başlıklı Ekim 2024 tarihli sunumuna göre, bu kavram sosyolojik bir tanım olarak başlamış, ama İtalya’nın ceza sistemini değiştirmeye yetecek kadar somut hale gelmişti.
2024 Ekomafya Raporu’nun verileri dehşet verici: İtalya’da 2023 yılında 35.487 çevre suçu işlendi. Bu, günde ortalama 97 suç, saatte 4 çevre suçu demek. Ekomafya’nın yıllık pazarı 8.8 milyar Euro’ya ulaştı—artık marjinal bir suç türü değil, ana akım suç ekonomisinin merkezindeydi.
Özellikle yasadışı atık ticaretindeki %66.1’lik artış, bu sektörün ne kadar cazip hale geldiğini gösteriyor. 2025 Dünya Çevre Günü’nün plastik temasıyla bu veriler birleşince, küresel plastik krizinin organize suçla iç içe geçtiği trajik tablo ortaya çıkıyor.
Terra dei Fuochi: Zehirli Miras
“Ateşler Diyarı”—Terra dei Fuochi. Bu poetik ismin arkasında, Napoli ile Caserta arasındaki verimli ovada yaşanan ekolojik dram var. İtalyan gazeteci-yazar Roberto Saviano‘nun 2006’da yayımlanan ve dünya çapında çok satan kitabı Gomorra’da—Camorra mafyasının çevresel suçlarını belgeleyen ve yazarını ölüm tehditleriyle karşı karşıya bırakan eser—ölümsüzleştirdiği bu coğrafya, ekomafyanın yarattığı tahribatın somut örneği.
2004 yılında Lancet Oncology dergisinde yayımlanan bağımsız araştırma, Terra dei Fuochi’deki kanser vakalarının artışını belgeledi.
Türkiye: Atığın Yeni Adresi
Atık Emperyalizminin Hedefi
İtalya’nın aldığı sıkı önlemler, ekomafyayı yeni rotalar aramaya itti. Bu arayışın başındaki hedef: Türkiye. Environmental Investigation Agency’nin 2024 tarihli “Dirty Deals – Part Two” raporu, bu yeni atık emperyalizminin anatomisini çıkardı.
Rapordaki bulgular çarpıcı: Rushden merkezli Monoworld gibi İngiliz firmalar, son beş yılda Türkiye’ye 33.000 ton plastik atık gönderdi. EIA’nın tespitlerine göre, Türkiye’deki birçok geri dönüşüm tesisi çevre yasalarını ihlal ediyor, denetimler yetersiz kalıyor, cezalar o kadar düşük ki şirketler bunu “işletme maliyeti” olarak görüyor.
Bu rapor temelinde Kasım 2024’te Yeşil Barış Akdeniz Derneği’nin Çevre Bakanlığı’na yaptığı başvuru, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tehdidi hukuki zemine taşıdı. “Sistematik yasadışı atık ticareti” vurgusu yapılan başvuru, kapsamlı soruşturma talep etti.
Türkiye’nin plastik atık ithalatı 2018’de Çin’in yasağıyla patladı. Ülke, istemeden küresel atık zincirinin zayıf halkası haline geldi. 2021’de 14.7 milyon ton atık ithalatıyla AB’nin en büyük atık destinasyonu olduk.
Adana’nın Zehirli Gerçeği
Greenpeace’in 2021 araştırmasındaki bulgu, Türkiye’nin durumunun ciddiyetini gösteriyor: Adana’da tespit edilen dioksin furan seviyesi normal değerlerden 400.000 kat yüksek. Bu rakam, Türkiye topraklarında şimdiye kadar ölçülen en yüksek toksik seviye—sessiz bir çevresel savaşın kanıtı.
Türkiye’nin Hukuki Açmazları
Anayasal Boşluklar
1982 Anayasası’nın 56. maddesi dönemin ilerici adımıydı: “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.” Ama İtalya’nın 2022 reformuyla karşılaştırınca eksiklikler belirgin.
İlk eksiklik: “Gelecek nesillerin çıkarları” kavramının anayasal metinde olmaması. Bu, nesiller arası adalet ilkesinin anayasal güvenceden yoksun kalması demek. İtalya’nın 9. maddesindeki bu vurgu, hukukun zaman ufkunu genişletiyor ve bugünkü kararları gelecekteki sonuçlarına karşı sorumlu kılıyor.
İkinci eksiklik: Ekonomik faaliyetlerin çevresel sınırlarının açık tanımının olmaması. İtalya’nın 41. maddesindeki “sağlık ve çevreye zarar verecek şekilde gerçekleştirilemez” ibaresi, ekonomik özgürlüklerin mutlak olmadığını anayasal düzeyde tescillerken, Türk Anayasası’nda böyle bir açıklık bulunmuyor.
Ceza Hukukundaki Açık
Türkiye’nin çevre ceza hukuku, 5237 sayılı TCK’nın 181-184. maddeleriyle düzenleniyor. Bu maddeler çevrenin kasten kirletilmesi, taksirle kirletilmesi, gürültüye neden olma ve imar kirliliği suçlarını kapsıyor. Ancak İtalya’nın kapsamlı düzenlemeleriyle karşılaştırınca önemli farklılıklar var.
En kritik eksiklik: İtalya’daki ekomafya suçuna benzer düzenlemenin olmaması. Organize suç örgütlerinin sistematik çevre suçlarına karşı özel bir düzenleme yok. Bu, yasadışı atık trafiğinin Türkiye’ye kayması düşünülünce ciddi bir boşluk.
Uygulama Paradoksu
Türkiye’de çevre hukukunun en trajik yanı, İtalya’nın 2015-2018 dönemindeki “güçlü yasal çerçeve, zayıf uygulama” paradoksunun tekrarlanması. Çevre suçları küresel ölçekte uyuşturucu ve sahtecilikten sonra üçüncü büyük kategori olmuş ama Türkiye’de ne emniyette ne savcılıkta çevre suçlarına özel birimler var.
Çevresel suçlara verilen cezaların hafifliği, sistematik “cezasızlık algısı“ yaratıyor. Büyük çevre felaketlerine yol açan şirketlere verilen cezalar çoğunlukla düşük para cezalarıyla sınırlı kalıyor. EIA raporunda tespit edildiği gibi, şirketler bunu “işletme maliyetinin parçası” görmeye başlıyor.
Emisyon verilerinin “ticari sır” gerekçesiyle gizlenmesi, çevresel bilgiye erişim hakkını sınırlıyor. 2021’de LDPE (düşük yoğunluklu polietilen) ve HDPE (yüksek yoğunluklu polietilen) atık ithalatına getirilen yasağın yedi gün içinde kaldırılması, sektörün lobicilik gücünü ve sistemdeki kırılganlıkları gösteriyor.
Dönüşüm Reçetesi
Anayasal Rönesans
İtalya deneyimi, anayasal düzeyde çevre korumasının güçlendirilmesinin dönüştürücü etkisini kanıtladı. Türkiye için benzer rönesans kaçınılmaz.
“Gelecek nesillerin çıkarları” ifadesinin 56. maddeye eklenmesi, nesiller arası adalet ilkesini anayasal güvence altına alacak. Ekonomik faaliyetlerin çevresel sınırlarının açık tanımı, sürdürülebilir kalkınmayı anayasal yükümlülük haline getirecek. Hayvan hakları ve korumasının anayasal güvenceye alınması, çevre korumasının bütüncül yaklaşımını tamamlayacak.
Ceza Hukuku Devrimi
Ekomafya tehdidiyle mücadele için İtalya’nın 2015-2018 reformlarından ilham alan kapsamlı devrim şart. Organize çevre suçlarına özel düzenlemeler, ekomafya benzeri sistemik suçlar için caydırıcı yaptırımlar getirilmeli. Çevre felaketi, çevre kirliliği sonucu ölüm gibi ağır sonuçlara yol açan suçlar ayrı kategorilerde düzenlenmeli. Yasadışı atık trafiği suçunun kapsamı genişletilmeli, özellikle uluslararası boyutlu suçlar için ağır cezalar öngörülmeli.
Kurumsal Yeniden Yapılanma
İtalya’nın 1986’da kurduğu Carabinieri Çevre Koruma birimi örneğinden hareketle, Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde “Çevre Suçlarıyla Mücadele Daire Başkanlığı” kurulması kritik ihtiyaç.
İtalya’daki bu birim, Nucleo Operativo Ecologico (N.O.E.) adıyla başlamış ve bugün yaklaşık 8.500 uzman personelle çalışıyor. Birim, sadece çevre suçlarıyla değil, aynı zamanda gıda güvenliği, tarım ve ormancılık alanlarındaki suçlarla da mücadele ediyor. Özellikle ekomafya operasyonlarında kritik rol oynayan bu yapı, İtalya’nın çevre suçlarıyla mücadeledeki başarısının temel taşlarından biri.
Türkiye’de kurulacak benzer birim, Dr. Doğan’ın araştırmalarında örneklediği türden organize yapılara odaklanmalı ve yasadışı atık trafiği konusunda uzmanlaşmış personele sahip olmalı.
Paralel olarak, İtalya’nın özel çevre savcılıkları ağından ilham alınarak büyük şehirlerde çevre suçlarına özel savcılık birimleri kurulmalı. Bu savcılıklar, Avrupa Çevre Savcıları Ağı (ENPE) ile koordinasyon halinde çalışarak uluslararası işbirliğini güçlendirmeli.
Gelecekle Hesaplaşma Zamanı
İtalya’nın 2010-2025 dönemi çevre hukuku serüveni, modern devletlerin sorumluluklarının nasıl evrimleştiğini gösteren eşsiz laboratuvar. 2015’teki ceza hukuku devriminden 2022’deki anayasal rönesansa, 2025’teki AİHM’in tarihi kararına uzanan yolculuk, çevre hukukunun ulusal sınırları aşarak evrensel değer haline gelişinin hikayesi.
Terra dei Fuochi’nin acı dersleri öğretiyor: Hukuki metinler tek başına yeterli değil, etkili uygulama mekanizmaları yaşamsal. İtalya’nın “sistemik ihmal” döneminin AİHM’in yaşam hakkı ihlali kararıyla sonuçlanması, Türkiye için önemli uyarılar barındırıyor.
Ekomafya’nın 8.8 milyar Euro’luk pazarı, organize tehdidi gözler önüne seriyor. Bu yapıların İtalya’dan Türkiye’ye kayması, çevresel suçların küresel boyutunu ve sınır tanımaz doğasını kanıtlıyor.
Çevresel adalet artık sadece ulusal değil, küresel zorunluluk. İklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik kaybı, çevre kirliliği—ülkelerin tek başına çözemeyeceği boyutlara ulaştı. Bu bağlamda İtalya’nın deneyimi ve Türkiye’nin potansiyel dönüşümü, küresel çevre hukukunun geleceği açısından kritik önemde.
AİHM’in Cannavacciuolo kararıyla oluşturduğu yeni paradigma, çevresel kirliliği yaşam hakkının ihlali olarak tanımlayarak devletlerin sorumluluklarını yeniden tanımladı. Bu paradigma, Türkiye’deki çevre davalarında emsal teşkil edecek, çevresel adalet mücadelesine yeni momentum kazandıracak.
Türkiye’nin bu tarihi süreçte alacağı pozisyon, sadece kendi halkının yaşam kalitesi için değil, bölgesel ve küresel çevresel adalet mücadelesi için de belirleyici olacak. İtalya’nın acı deneyimlerinden ders alarak proaktif reformlar yapması, hem bugünün hem gelecek nesillerin yaşam hakkı açısından zamana karşı yarış.
İtalya örneği gösteriyor ki, çevre hukuku artık sembolik düzenlemelerle yetinemiyor. Ekomafya gibi organize tehditler karşısında, devletler ya sistematik bir dönüşüm geçirecek ya da AİHM salonlarında hesap verecek. Türkiye’nin seçimi net: Ya bugünden radikal adımlar atacak ya da yarın Adana’daki dioksin seviyelerini mahkemelerde açıklamaya çalışacak.
Çevre hukukunun bu yeni çağında, cezasızlık artık gelecek nesillerin hayatta kalma şansına karşı işlenen bir suç.