
Endüstriyel Emisyonlar ve Yeşil Dönüşüm: Sürdürülebilir Bir Gelecek İçin Yeni Adım
Dünyamız kritik bir eşikte. Her geçen gün derinleşen çevre sorunları, artık sadece gelecek nesilleri değil, bugünün insanlarını da doğrudan etkiliyor. Kentlerimizin üzerindeki gri bulutlar, nehirlerimizin değişen renkleri ve toprağımızın yorgunluğu, bu etkinin görünür işaretleri. İşte tam da bu noktada, 14 Ocak 2025 tarihinde yayımlanan Endüstriyel Emisyonların Yönetimi Yönetmeliği, umut verici bir değişimin kapılarını aralıyor.
Bu yeni düzenleme, basit bir emisyon kontrol mekanizmasından çok daha fazlasını vadediyor. Sanayinin çevreyle uyumlu bir şekilde gelişmesini sağlayacak kapsamlı bir dönüşüm planı sunan Yönetmelik çerçevesinde dönüşüm nasıl gerçekleşecek? Gelin, bu sorunun cevabını adım adım inceleyelim.
Anayasal Temel ve Çevresel Sorumluluk
Anayasamızın 56. maddesi, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını temel bir insan hakkı olarak tanımlar. Bu hak, yalnızca bugünün değil, gelecek nesillerin de yaşam hakkını koruma altına almaktadır. 2872 sayılı Çevre Kanunu ise bu anayasal hakkı hayata geçirmek için gerekli yasal çerçeveyi oluşturuyor. Kanunun özünde yatan anlayış, çevrenin korunmasının sadece devletin değil, tüm toplumun ortak sorumluluğu olduğu.
Endüstriyel Emisyonlar Yönetmeliği ile Yeşil Dönüşümün Yol Haritası
Yönetmeliğin getirdiği en önemli yeniliklerden biri, Sanayide Yeşil Dönüşüm (SYD) belgesi sistemi. Bu sistem, sanayi tesislerini çevresel performanslarına göre değerlendiriyor ve A’dan F’ye kadar sınıflandırıyor. Bu sınıflandırma, basit bir not verme sisteminden çok daha fazlasını, belirli standartları ve hedefleri temsil ediyor.
Bu kategorilendirme şu şekilde işlemektedir:
A Kategorisi (100 puan): Sektöründe öncü çevreci uygulamalara sahip, emisyonları minimum düzeyde tutan, kaynak verimliliğinde üstün başarı gösteren tesisler. Örneğin, bir çelik fabrikasının atık ısısını bölgesel ısıtmada kullanan, su tüketimini kapalı devre sistemlerle minimize eden ve karbon emisyonlarını yeşil hidrojen kullanarak azaltan bir tesis bu kategoriye girebilir.
B Kategorisi (90-99 puan): Yasal gerekliliklerin çok üzerinde performans gösteren, yenilikçi çevre teknolojileri kullanan tesisler. Örneğin, bir tekstil fabrikasının ileri su arıtma teknolojileri kullanarak sıfır sıvı deşarj hedefine ulaşması bu kategori için tipik bir örnektir.
C ve D Kategorileri (80-89 ve 70-79 puan): Yasal gereklilikleri karşılayan ve sürekli iyileştirme gösteren tesisler bu kategorilerde yer alır.
E ve F Kategorileri (60-69 ve 50-59 puan): Asgari gereklilikleri karşılamakla birlikte, önemli iyileştirme potansiyeli bulunan tesisler. Bu kategorideki tesisler için detaylı iyileştirme planları ve sıkı takip mekanizmaları öngörülmektedir.
Mevcut En İyi Teknikler: Teoriden Pratiğe
Yönetmeliğin bir diğer önemli bileşeni, Mevcut En İyi Teknikler (MET) uygulamaları. Bu teknikler, her sektör için özel olarak belirlenmiş çevre dostu üretim yöntemlerini içeriyor. Almanya’nın Ruhr bölgesindeki çelik tesislerinde uygulanan bu teknikler, emisyonları %70’e varan oranlarda azaltmayı başardı. Benzer teknikler şimdi Türkiye’de de uygulanmaya başlıyor. Örnek uygulamaları şu şekilde ifade edebiliriz;
Çimento Sektörü
- Alternatif yakıt kullanım oranının %60’ın üzerine çıkarılması,
- Atık ısı geri kazanım sistemleriyle elektrik üretimi,
- Düşük NOx teknolojilerinin kullanımı,
- Seçici katalitik indirgeme sistemleri.
Demir-Çelik Sektörü
- Cevher hazırlama ve sinter tesislerinde toz tutma sistemleri,
- Yüksek fırınlarda gaz geri kazanım sistemleri,
- Konvertör gazlarının enerji amaçlı kullanımı,
- Sürekli döküm teknolojilerinin optimizasyonu.
Kimya Sektörü
- İleri oksidasyon prosesleri,
- Membran teknolojileri,
- Kapalı devre soğutma sistemleri,
- Uçucu organik bileşik (VOC) geri kazanım sistemleri.
İzleme ve Şeffaflık: Güvenin Temeli
Yönetmelik, güçlü bir izleme ve raporlama sistemi de öngörüyor. Danimarka’nın başarıyla uyguladığı sürekli emisyon ölçüm sistemleri, Türkiye’de de yaygınlaştırılıyor. Bu sistemler sayesinde bir tesisin emisyonları anlık olarak takip edilebilecek, sorunlar henüz ortaya çıkmadan önlenmesi imkanı olacak. Bu sistemler:
- Anlık veri toplama ve analiz,
- Gerçek zamanlı raporlama,
- Otomatik alarm ve uyarı mekanizmaları,
- Veri doğrulama ve kalite kontrol süreçleri,
gibi özelliklere sahip olmalı. Türkiye’de şu anda başta termik santraller olmak üzere bir dizi tesiste SEÖS sistemi uygulanmakla beraber, veri güvenilirliği ve şeffaflık sorunları nedeniyle mevcut SEÖS sistemlerinin bu beklentileri ne kadar karşıladığı/karşılayabileceği tartışmalı.
Geçiş Süreci ve Takvim
Yeşil dönüşüm, bir gecede gerçekleşecek ani bir değişim değil, planlı ve sistemli bir ilerleme süreci. Yönetmelik, bu gerçeği göz önünde bulundurarak kademeli bir geçiş takvimi öngörüyor. Bu takvim, işletmelere dönüşüm için gereken zamanı tanırken, çevrenin korunması için de net hedefler belirlemektedir. Şunu da eklemek gerekir ki AB düzenlemelerinde, sektörel farklılaştırılmış geçiş süreleri ve 12 yıla kadar uyum süresi varken, ülkemiz yönetmeliğinde tüm tesislere tek tip bir takvim uygulanmak istenmektedir.
2025-2028 Dönemi
İlk aşamada, 2025-2028 döneminde, işletmeler mevcut durumlarını detaylı bir şekilde analiz edecek ve en az F kategorisi gerekliliklerini sağlamak için çalışacaklar.
- Mevcut tesislerin envanter çalışmalarının tamamlanması,
- İşletmelerin mevcut durumlarının değerlendirilmesi,
- İyileştirme planlarının hazırlanması,
- Minimum F kategorisi gerekliliklerinin sağlanması.
2028-2030 Dönemi
2028-2030 dönemi, daha kapsamlı bir dönüşüm sürecini işaret ediyor. Bu dönemde işletmeler en az D kategorisi gerekliliklerini sağlamak zorunda.
- D kategorisi gerekliliklerine geçiş,
- Teknolojik dönüşüm projelerinin hayata geçirilmesi,
- İzleme sistemlerinin kurulumu ve optimizasyonu,
- Personel eğitim ve kapasite geliştirme çalışmaları.
2030 Sonrası
- Sürekli iyileştirme ve üst kategorilere geçiş,
- İleri teknoloji uygulamalarının yaygınlaştırılması,
- Sektörel en iyi uygulamaların paylaşımı ve yaygınlaştırılması.
Denetim ve Teşvik Mekanizmaları
Yönetmelik; düzenli yerinde denetimler, risk bazlı denetim planlaması, çapraz kontrol mekanizmaları ve vatandaş şikayetlerinin değerlendirilmesi gibi denetim sistemi ile vergi indirimleri ve muafiyetler, düşük faizli kredi imkanları, teknoloji yatırım destekleri ve ihracat teşvik mekanizmaları öngörmektedir.
Hollanda’nın Rotterdam Limanı’ndaki endüstriyel tesisler, benzer bir sistemi yıllardır başarıyla uyguluyor. Tesislerin emisyon verilerinin, halka açık dijital platformlarda paylaşılması, şeffaflık temelinde toplumsal güveni artırırken tesisleri de daha iyi performans göstermeye teşvik ediyor.
Dönüşümün Ekonomik Boyutu
Yeşil dönüşüm, ilk bakışta maliyetli görünebilir. Ancak uluslararası örnekler, bu dönüşümün orta ve uzun vadede kendini fazlasıyla karşıladığını gösteriyor. İsveç’teki HYBRIT projesi, çelik üretiminde fosil yakıtları tamamen elimine etmeyi başardı. Bu dönüşüm başlangıçta maliyetli görünse de, şimdi tesis düşük karbon vergisi ve yüksek müşteri talebi sayesinde önemli avantajlar elde ediyor.
Türkiye’de de benzer fırsatlar mevcut. Yönetmelik kapsamında sunulan teşvik mekanizmaları, işletmelerin dönüşüm maliyetlerini karşılamalarına yardımcı olabilir.
AB Endüstriyel Emisyonlar Direktifi ile Uyum Analizi
EEYY’nin dayanak aldığı AB düzenlemeleri 2024/1785 sayılı Direktifi (Güncel IED revizyonu) ile 2010/75/AB sayılı Endüstriyel Emisyonlar Direktifi’ni (IED) referans almaktadır. Bu düzenlemeler ışığında yapılan değerlendirmede, Yönetmeliğin AB müktesebatı ile genel bir uyum gösterdiği, ancak özellikle uygulama detayları ve geçiş süreçlerinde önemli farklılıklar içerdiği görülmektedir.
AB düzenlemesi, oldukça kapsamlı ve detaylı bir geçiş süreci öngörmektedir. Yeni tesisler için BAT sonuçlarının yayımlanmasını takiben doğrudan uygulamaya geçiş genel bir kuraldır, ancak bazı hükümler için 10 yıla kadar geçiş süresi tanınabilmektedir. Mevcut tesisler için daha esnek bir yaklaşım benimsenmiş olup, geçiş süresi sektöre ve BAT belgelerinin yayımlandığı tarihe bağlı olarak 12 yıla kadar uzayabilir. Bu süre, bazı durumlarda 2036 yılına kadar devam edebilir.
Özellikle elektronik izinlendirme sistemlerinin kurulması için 31 Aralık 2035’e kadar süre verilmiş olması, AB düzenlemesinin uzun vadeli bir dönüşüm perspektifi sunduğunu göstermektedir.
Yönetmeliğimiz ise daha yalın bir geçiş takvimi benimsemiştir. 1 Aralık 2025’te yürürlüğe girecek olan düzenleme, mevcut tesisler için iki aşamalı bir geçiş öngörmektedir: 31 Aralık 2028’e kadar en az F seviyesi (minimum 50 puan) ve 31 Aralık 2030’a kadar en az D seviyesi (minimum 70 puan). Yeni tesisler için ise başlangıçtan itibaren D seviyesi zorunlu tutulmaktadır.
Bu yaklaşımların karşılaştırmalı değerlendirmesinde, Yönetmeliğin güçlü yanları öne çıkmaktadır. Özellikle entegre izin sistemi ve çevresel performans değerlendirme yaklaşımı, AB standartlarıyla uyumlu bir çerçeve sunmaktadır. Kademeli geçiş yaklaşımı da tesislerin uyum sürecini kolaylaştırıcı niteliktedir.
Bununla birlikte, bazı alanlarda iyileştirme ihtiyacı göze çarpmaktadır. AB düzenlemesinin sektör ve kapasite bazında öngördüğü farklılaştırılmış geçiş süreleri, Yönetmelikte yeterince yansıtılmamıştır. İzleme ve raporlama mekanizmalarının teknik detayları, özellikle otomatik ölçüm sistemlerinin kalite güvencesi ve veri standardizasyonu konularında daha kapsamlı düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır.
BAT-AEL metodolojisi konusunda da detaylandırma gerekmektedir. Emisyon limit değerlerinin belirlenmesinde çapraz medya etkilerinin değerlendirilmesi, derogasyon koşullarının netleştirilmesi ve maliyet-fayda analizlerinin standardizasyonu önem taşımaktadır. AB’nin 2030-2050 dönemi için öngördüğü uzun vadeli dönüşüm hedeflerinin ve sektörel yol haritalarının Yönetmeliğe entegrasyonu da gelecek revizyonlarda ele alınması gereken konular arasındadır.
Sonuç olarak, Yönetmelik AB müktesebatının temel prensiplerini karşılamakla birlikte, uygulama detayları ve teknik standartlar açısından geliştirilmeye açık alanlar bulunmaktadır. Özellikle sektörel farklılaştırma, izleme mekanizmaları ve uzun vadeli dönüşüm planlaması konularında yapılacak iyileştirmeler, düzenlemenin etkinliğini artıracaktır.
Endüstriyel Emisyonlar, Hava Kirliliği ve Kirletici Salım ve Taşıma Kaydı Yönetmelikleri Etkileşim Analizi
Bugün Resmi Gazete’de yayınlanan Endüstriyel Emisyonların Yönetimi Yönetmeliği (EEYY) ile Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği (SKHKKY) ve Kirletici Salım ve Taşıma Kaydı Yönetmeliği (KSTK) bir arada değerlendirilmesi gereken üç ayrı düzenleme. Bu düzenlemeler arasındaki etkileşim, uygulamanın doğru yapılabilmesi açısından büyük önem taşımaktadır.
Endüstriyel Emisyonların Yönetimi Yönetmeliği (EEYY) | Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği (SKHKKY) | Kirletici Salım ve Taşıma Kaydı Yönetmeliği (KSTK) | |
Yönetmeliklerin Temel Amaç ve Yaklaşımları | Sıfır kirlilik hedefleri doğrultusunda entegre kirlilik önleme ve kontrol yaklaşımıyla bütüncül bir çevre koruma sistemi getirmektedir. Yeşil dönüşüm, döngüsel ekonomi ve karbonsuzlaşma hedeflerini içermektedir. | Sanayi ve enerji üretim tesislerinin atmosfere yayılan emisyonlarının kontrolüne odaklanmakta, spesifik olarak hava kirliliğinin önlenmesi ve kontrolünü amaçlamaktadır. | Çevresel konularda karar verme süreçlerine halkın katılımını kolaylaştırmak ve çevre kirliliğini önlemeye katkı sağlamak amacıyla şeffaf bir veri tabanı oluşturmayı hedeflemektedir. |
Yönetmelikler Arası Hiyerarşi ve İlişki | EEYY, entegre kirlilik önleme ve kontrol yaklaşımıyla diğer iki yönetmeliği kapsayan bir çerçeve sunmaktadır.
Sanayide Yeşil Dönüşüm (SYD) belgesi, diğer izin ve kayıt sistemlerini de içine alan üst bir belgelendirme sistemi getirmektedir. Mevcut En İyi Teknikler (MET) uygulaması, hem emisyon kontrolü hem de veri raporlama süreçlerini etkilemektedir. |
SKHKKY’nin emisyon sınır değerleri, EEYY’nin MET uygulamalarında bir temel oluşturabilir. Ancak AB’deki BAT-AEL (Mevcut En İyi Teknikler ile İlişkili Emisyon Seviyeleri) sistemiyle birebir uyumlu bir model Türkiye’de henüz geliştirilmemiştir. |
KSTK’nın temel amacı, çevresel veri toplama ve kamuoyu bilgilendirme süreçlerini iyileştirmektir. Ancak KSTK sistemi, EEYY’nin SYD performans kategorileri (A-F) için doğrudan bir veri kaynağı olarak tasarlanmamıştır. Her iki yönetmelik de AB müktesebatı ile uyum çerçevesinde hazırlanmıştır. |
Uygulama Süreçlerindeki Etkileşimler | Veri Toplama ve Raporlama; EEYY’nin performans kategorilendirme sistemi (A’dan F’ye), KSTK verilerine dayanmalıdır. | Veri Toplama ve Raporlama; Üç yönetmelik kapsamındaki raporlama yükümlülükleri birbirleriyle uyumlu hale getirilmelidir. | Veri Toplama ve Raporlama; KSTK sistemi, diğer iki yönetmelik kapsamındaki verilerin toplanması ve paylaşılması için ortak bir platform sağlanmalıdır. |
Uygulama Sürecinde Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar | Koordinasyon İhtiyaçları
Teknik Altyapı Gereksinimleri; Veri paylaşım platformlarının entegrasyonu. Kapasite Geliştirme İhtiyaçları; Teknik personel eğitimi. Endüstri için rehberlik ve destek mekanizmaları. Veri kalitesi ve güvenilirliği için kalite güvence sistemleri. |
Koordinasyon İhtiyaçları
Teknik Altyapı Gereksinimleri; izleme ve ölçüm sistemlerinin standardizasyonu.
|
Koordinasyon İhtiyaçları
Teknik Altyapı Gereksinimleri; KSTK sisteminin diğer iki yönetmeliğin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde geliştirilmesi. |
Geleceğe Dönük Perspektif
2026 yılında tam olarak devreye girecek Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM), bu dönüşümü daha da önemli hale getiriyor. Özellikle çelik, çimento, alüminyum ve gübre sektörlerindeki işletmeler için yeşil dönüşüm artık bir tercih değil, zorunluluk.
AB’nin endüstriyel emisyonlar konusundaki yaklaşımı, kirliliği kaynağında önleme prensibine dayanmaktadır. 2024/1785 sayılı yeni Direktif, önceki düzenlemeleri daha da ileriye taşıyarak, sıfır kirlilik hedefini ve döngüsel ekonomi prensiplerini merkeze almaktadır. Türkiye’nin yeni yönetmeliği de bu modern yaklaşımı benimseyerek, sadece kirlilik kontrolü değil, aynı zamanda endüstriyel süreçlerin dönüşümünü de hedeflemektedir.
Özellikle Mevcut En İyi Teknikler (MET) konusunda AB ile tam bir uyum gözetilmiştir. AB’nin BREF (BAT Reference Documents) olarak bilinen teknik dokümanları, Türkiye’de hazırlanacak sektörel MET dokümanları için referans oluşturacaktır. Bu yaklaşım, endüstriyel tesislerin teknolojik kapasitelerini sürekli geliştirmelerini teşvik edecek bir sistem kurmayı amaçlamaktadır.
Yeşil Mutabakat ile Bağlantılar
Avrupa Yeşil Mutabakatı (European Green Deal), AB’nin 2050 yılına kadar karbon-nötr ilk kıta olma hedefini ortaya koyan kapsamlı bir dönüşüm planıdır. Yeni endüstriyel emisyonlar düzenlemesi, bu planla doğrudan bağlantılı olarak tasarlanmıştır. Özellikle “Sıfır Kirlilik Eylem Planı“ ve “Yeni Sanayi Stratejisi” ile yakından ilişkilidir.
Yönetmeliğin getirdiği Sanayide Yeşil Dönüşüm (SYD) belgesi sistemi, Yeşil Mutabakat’ın hedefleriyle uyumlu bir dönüşümü teşvik etmektedir. İşletmelerin A’dan F’ye kadar sınıflandırılması, sadece emisyon kontrolünü değil, aynı zamanda kaynak verimliliği ve döngüsel ekonomi uygulamalarını da değerlendirmeye alan bütüncül bir yaklaşım sunmaktadır.
ETS ve CBAM Perspektifi
AB Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) ve Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM), Yeşil Mutabakat’ın önemli araçlarıdır. Yeni endüstriyel emisyonlar düzenlemesi, Türk sanayisinin bu mekanizmalara uyumunu kolaylaştıracak bir altyapı sunmaktadır.
CBAM kapsamında yer alan sektörler (çelik, çimento, alüminyum, gübre, elektrik) için yönetmelik özel önem taşımaktadır. SYD belgesi sistemi, bu sektörlerdeki işletmelerin karbon ayak izlerini izlemelerini ve belgelendirmelerini sağlayarak, CBAM uyum sürecine hazırlık niteliği taşımaktadır.
Yönetmeliğin getirdiği emisyon izleme ve raporlama sistemi, gelecekte kurulması planlanan ulusal emisyon ticaret sistemi için de temel oluşturmaktadır. Bu sistem, AB-ETS ile uyumlu bir yapının kurulmasına olanak sağlayacak şekilde tasarlanmıştır.
Derin Endüstriyel Dönüşüm Yaklaşımı
Yönetmelikte özel olarak tanımlanan “derin endüstriyel dönüşüm” kavramı, AB’nin endüstriyel dönüşüm yaklaşımıyla paralellik göstermektedir. Bu kavram, işletmelerin sadece emisyon azaltımı değil, aynı zamanda üretim süreçlerini tamamen yeniden tasarlamalarını öngörmektedir.
Bu dönüşüm, özellikle enerji-yoğun sektörler için kritik öneme sahiptir. Yönetmelik, bu sektörlerin karbonsuzlaşma hedeflerine ulaşmalarını destekleyecek teknolojik dönüşüm süreçlerini teşvik etmektedir. Bu yaklaşım, AB’nin “İklim Nötr Sanayi” hedefiyle de uyumludur.
Kalundborg’daki endüstriyel simbiyoz örneği, farklı sektörlerden işletmelerin nasıl işbirliği yapabileceğini gösteriyor. Bir tesisin atığının diğerinin hammaddesi olduğu bu model, Türkiye’deki organize sanayi bölgeleri için de ilham verici bir örnek.
Gelecek Vizyonu ve Beklentiler
2030 sonrası dönem, Türk sanayisinin yeşil dönüşümünde yeni bir aşamayı işaret ediyor. AB’nin “Fit for 55” paketi ve Yeşil Mutabakat hedefleri, bu dönüşümü kaçınılmaz kılarken aynı zamanda büyük fırsatlar da sunuyor.
Örneğin, Çukurova bölgesindeki güneş enerjisi potansiyeli, bölgedeki sanayi tesislerinin yeşil elektrik ihtiyacını karşılayabilecek düzeyde. Bölgede planlanan güneş enerjisi yatırımları, işletmelerin karbon ayak izini azaltırken, enerji maliyetlerini de düşürecek.
Gelişim Alanları ve Öneriler
Yönetmeliğin etkinliğini artırmak için bazı alanlarda iyileştirmeler yapılabilir. Çevresel krizlerin aciliyeti düşünüldüğünde, özellikle yüksek emisyonlu sektörler için geçiş takvimi hızlandırılmalıdır. Su kaynaklarını yoğun kullanan veya biyoçeşitliliği etkileyen sektörler için özel düzenlemeler getirilmelidir. Örneğin, bir madencilik işletmesinin biyoçeşitlilik üzerindeki etkilerini sürekli izleyecek ve raporlayacak sistemler kurulabilir.
Toplumsal Katılım ve Şeffaflık
Çevre koruma çabalarının başarısı, toplumun tüm kesimlerinin aktif katılımına bağlı. Bu nedenle, Yönetmelik kapsamında kurulacak dijital platformlar, işletmelerin çevresel performansını şeffaf bir şekilde paylaşmalı. Tüketiciler çevre dostu ürünleri tercih ederek, sivil toplum kuruluşları izleme ve raporlama yaparak, yerel yönetimler teknik destek sağlayarak bu sürece katkıda bulunabilir.
Sonuç: Ortak Gelecek, Ortak Sorumluluk
Endüstriyel Emisyonların Yönetimi Yönetmeliği, sanayimizin yeşil dönüşümü için güçlü bir çerçeve oluşturmayı hedefliyor. Ancak başarı, tüm paydaşların ortak çabası ve kararlılığına bağlı. İşletmeler, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları ve vatandaşlar, her biri bu dönüşümün önemli bir parçası.
Gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak istiyorsak, bu dönüşümü başarmak zorundayız. Uluslararası örnekler ve yereldeki başarı hikayeleri, bunun mümkün olduğunu gösteriyor. Şimdi yapılması gereken, bu başarıları yaygınlaştırmak ve tüm sektörlere yaymak. Çünkü temiz bir çevre, sadece bir hedef değil, gelecek nesillere karşı sorumluluğumuzdur.